Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri Cıvaoğlu

Gerçekten "Genelkurmay, Kuvvet Komutanlıkları, siyasetçiler, gazeteciler..." Emniyet İstihbarat Örgütü tarafından, mahkeme kararı olmaksızın - gizlice - dinlenildi mi?
Hadiseye önce teknik açıdan yaklaşalım.

Aldığım bilgilere göre, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat'ında - korsan - dinleme için şu olanaklar var:
" - 30 kaçakçılık... 30 da istihbarat için olmak üzere 60 cep telefonunu dinleyecek 60 aparat var.
Bunlardan kaçakçılık için kullanılan 30'u, ABD tarafından hibe yoluyla verilmiş.
Diğer 30 aparat ise, tanesi 400 bin dolardan satın alınmış.
Mahkeme kararı olmadan... Telsim ve Turkcell'e başvurarak olanak sağlanmadan, bu 60 aparatla istenilen 60 cep telefonunu dinlemek mümkün.
Ayrıca...
Bu kuruluşların teknisyenlerine, ajanların, özel ilişkiler yoluyla yaklaşmaları da mümkün.
Öte yandan, gene Emniyet İstihbarat Bölümü'nde, PTT'ye bağlı 400 hat var.
Bu hatlar, mahkeme kararı ve izin olmaksızın istenilen telefonları dinlenme olanağını veriyor.
İster Cumhurbaşkanlığı... ister Genelkurmay ya da Kuvvet Komutanlıkları..."
Aldığım ve resmen doğrulanmamış bu bilgiler, eğer doğruysa dehşet vericidir.
Resmen suç niteliğindedir.

Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkan Vekili Bülent Orakoğlu, bu hadisenin sanığı.
Genelkurmay, İçişleri Bakanı'ndan "bu şahsın görevden alınmasını"istemiş.
Gerekçe şöyle:
"Orakoğlu, daha önce yanında çalışan ve Deniz Kuvvetleri İstihbarat Dairesi'nde görev yapmakta olan bir denizci onbaşıya çengel atmış... Denizci onbaşı, bazı evrakları çalarak, Orakoğlu'na iletmiş.
Genelkurmay bunu öğrenmiş... Emniyet İstihbarat Başkan Vekili Orakoğlu'yla ilişkiyi saptamış."
Orakoğlu'
nun görevden alınmasının arkasındaki oluşumlar bunlar.
Orakoğlu'nun Bakan Akşener tarafından - adeta - taltif edilircesine ABD'ye "bilgi ve görgüsünü artırma" gerekçesiyle gönderilmesi ilgi çekicidir.
Güya...
Oradaki büyükelçilik ve konsoloslukların, diplomatik misyonlarımızın korunmasını teftiş edecektir.
Oysa...
Orada Ankara'daki bir büyük özel hastanenin ilişkileri hayli yukarılara tırmanmış sahibinin evinde kaldığı... tedavi edildiği yolunda duyumlar var.
Emniyet camiasından "Orakoğlu'nun İstihbarat Dairesi gibi en önemli iki daireden birinin başına getirilişi" için yapılan yorum şöyle:
"Emniyet Genel Müdür Kemal Çelik, neden seçildiyse... Orakoğlu da, o nedenle getirilmiştir."
Ardından bir de açıklama yapılıyor.
"Kemal Çelik, Hakkari Valisi olmadan önce, Mülkiye Başmüfettişiydi. Çiller'i aklama komisyonunun raportörüydü."
Savcı ya da yargıç değiliz.
Ama... Bütün bunlar, hoş kokular değil.
Öte yandan... Orakoğlu'nun yardımcısı Hanef Avcı'nın şu sözleri de ilginçtir:
"Askerin darbe yapıp yapmayacağını araştırmak polis istihbaratının görevidir."
Elbette... Doğru bir görev tanımı.
Ama... Amaç kadar araç da meşru olmalıdır.
Yasaların uygulanmasının ve hukuk devletinin güvencesi olması gereken polisin Watergate'i anımsatan gayri meşru skandalların içine itmeye kimsenin hakkı yok.
Böyle sadakat ilişkilerine dayalı tepeden inme tayinlerle en duyarlı noktalara gelenler, sadece kendilerini değil, onurlu bir kurumun da itibarını yaralıyorlar.

İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu'na, dün Emniyet camiası üzüntülerini sundu.
Camianın 6 ayı aşkın süredir yıprandığını, skandallara konu olduğunu söylediler.
Sayıları çok az olan "sapkınlar" yüzünden, şerefli 180 bin polisin ve özel tim görevlisinin, kamuoyu önünde kendilerini rahatsız hissettikleri dile getirildi.
İçişleri'nin kendini arındırması, kirlilerini atması isteğinin altı çizildi.
Başesgioğlu, şu son olayla ilgili ivedi soruşturma başlattı.
Diğer konularda ise, Meclis araştırması var.
Öte yandan...
Sezilerime göre, Başesgioğlu, İçişleri'nde köklü bir operasyon için güven oylamasını bekliyor.
Geride kalan Refahyol, öyle pis kördüğümler bıraktı ki, Hümeyra'nın şarkısındaki gibi "çözdükçe dolaşıyor."
Böyle durumlarda sakınılması gereken önemli bir psikolojiye işaret etmekte fayda var.
Ayranlar kabardığında, ortaya olmadık suçlamalar atılır. Abartılı, hatta, hayali suçlamalar yapılır.
Çoğunun, gerçek olmadığı ortaya çıkar.
Asıl vahim suçlar, bu gerçek dışı olduğu anlaşılan iddiaların koruyucu şemsiyesi altında genel bir aklanma ortamına girerler.
Menderes için "gençleri kıyma makinelerinden geçirdi" gibi asılsız iddialar... "Don davası" gibi komik suçlamalar, vahim Anayasa ihlali suçunu - neredeyse - gözardı ettirmiştir.
1997 Türkiye'si aynı yanlışı tekrarlamaktan kaçınmalıdır.
Zaten, gerçek ve vahim dosyaların ortaya çıkacağının öylesine çok işareti var ki...

Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr