Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hukuk eğitimini İngilterede yapmıştır. Siyaset sirtakisinde, Rumun adım atışlarından anlam çıkaracak deneyime sahiptir. Castro ile birlikte, devlet başkanları arasında iki duayenden biridir. Siyaset ustasıdır.İsviçreye gitmeyerek, bu meziyetlerini hem KKTC yurttaşlarından, hem AB yol güzergahı üzerindeki Türkiyenin geleceğinden, hem de tarihe kendisi için düşülecek kayıtlardan esirgiyor.Oysa, tıpkı, New Yorka gittiği, Kıbrısta, Rum kesimiyle görüşme masasına sonuna kadar oturduğu gibi, İsviçre görüşmelerinde de bulunurdu. Olumlu puanları, hem KKTC, hem Türkiye, hem kendisi için sürdürebilirdi."İnandığım her şeyi savundum. Bütün deneyimlerimi, insanlarımız ve Türkiye için masaya koydum. Napalım bu kadar olabildi" diyebilmek hakkı saygı görürdü.İsviçrede sağlanan sonuçları yetersiz mi buldu?Sonra...Tarafların anlaşamadıkları noktalarda...Annanın boşlukları doldurmasıyla ortaya çıkacak anlaşma kafasına yatmadı mı?Referandum aşamasına varıldığında, son sözleri iki tarafın toplumları söyleyecek.O zaman...Çıkardı meydanlara, şöyle derdi:"Çözüm için görüşmelerin her aşamasında bulundum. Sonuna kadar içtenlikle uğraştım... Sizlerin, uluslararası kimlik kazanmanız, birer geçerli pasaporta sahip olmanız, uluslararası hukukta artık sanki haymatlos (vatansızmış) gibi muamele görmemeniz için onurlu ve haklarınızı güvenceye alan bir anlaşma sağlamak uğruna her şeyimi ortaya koydum. Ne yazık ki, bu kadarı olabildi. Bu çözümün doğru, kalıcı, adil ve mutluluk getirici olmayacağını gördüm..."Bunları der ve halkını referandumda HAYIR oyu vermeye çağırırdı.Belki gene, bu HAYIR tavrı ile eleştiri alırdı ama kimse onun KKTC ve Türkiyenin yolunu açacak bir çözüm sürecini kundakladığını iddia edemezdi."İlkeli politikacı olduğu" teslim edilirdi.Ve Denktaşın referandumda HAYIR oyu çağrısı, belki daha etkili olabilirdi.Şimdi ise, süreci yarıda bırakan... Deneyimlerini, yeteneklerini, hizmetini esirgeyen... Ankaraya danışmadan TVden - İsviçreye gitmeyeceğim - bir oldubitti duyurusuyla, seçim öncesi psikolojik fırsatçılık yapan görüntüler yakışıyor mu ona? Denktaş, İsviçreye gider, son zamanların popüler söylemiyle "aslanlar gibi" müzakeresini yapardı. İngilizcesi iyidir. Denktaşın gerekçesi de garip:"Rumların hiçbir şeyi kabul etmeyeceklerini biliyorum. O halde gitmeme bir sebep yok" diyor.Bu söylem, Yassıada duruşmalarındaki Şeyh Selahattini anımsattı.Dehşetengiz Başsavcı Altay Egesel, iddialarında, Bitlis milletvekili Şeyh Selahattin İnanı (Kamran İnanın babası) güya suçlarken, şöyle bir nakarat tutturmuştu:"TBMMde falanca yasa çıkarken, Şeyh Selahattin gerçi yurtdışındaydı, oylamada bulunamadı ama fark etmezdi. Çünkü oturumda bulunsaydı olumlu oy kullanırdı.Şeyh Selahattin, filanca grup toplantısında ve feşmekan komisyon toplantısında da yoktu ama fark etmez. Grupta ve komisyonda bulunsaydı, kararlara katılırdı. Buna eminim..."İddialar böyle sürüp gitmekteyken, Şeyh Selahattin, mahkeme reisi Salim Başoldan söz ister ve "Ben şeyhliğimi, Başsavcı Altay Egesele bıraktım keramet onda, bari şeyhlik de bende kalmasın" der.Kahkahalar...Denktaş, siyasette duayendir ama keramet sahibi şeyh değil...Kaldı ki, "İsviçrede Rumların hiçbir şey müzakere etmeyeceğinden, hiçbir şey vermeyeceğinden bu kadar eminse, neden Başbakanını, Dışişleri Bakanı oğlunu görüşmelere gönderiyor?Onları konu mankeni mi yapıyor?"Türkiye Başbakanı da İsviçreye giderek, daha sonraları Denktaşın "HAYIR" oyları isterken kullanacağı, konu mankeni mi olacak?Bir tek kişi için bu kadarı fazla değil mi?Bunları yazmak gerçekten üzücü.Ancak...Denktaş, bu kez rüzgara karşı yürüyor. KKTCnin ötesinde, Türkiyenin de AB yolunu kesebilecek tavrı ile sonuç alamaz. Yeni koşullar, artık eski aktörün tek kişilik tiyatrosuna gişe yaptırmaz. g.civaoglu@milliyet.com.tr Şeyh kim?