Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Fransızların "Palis gerçeği" (La verite de la Palisse) diye bir sözleri vardır;
"Bay Palis öldü. Paris önlerinde öldü.
Ölmeden 15 dakika önce henüz yaşıyordu." Bu söylemi "malumu ilan" bağlamında kullanırlar.
Dünkü Brezilya maçında Şenol Güneş’in "vahim hatası" için, herhalde bütün gazetelerde çıkacak "eş satırlara" bir "Palis gerçeği" ilavesi de bu köşeden...
Maç berabere sürüyordu.
Bizim Milli Takım’ın yapması gereken şey "oyunu yavaşlatmak, top tutmak, top dolaştırmak ve iyi bir oyun kurucusuyla ani karşı atak yaratarak gol aramak" olmalıydı.
Bunu maçın başından beri başarıyla yapan kimdi?
Yıldıray...
Topa basan, topu saklayan, şık çalımlarla süren, oyun kuran adam...
Karşı ekibi darmadağın eden ve tek başına adeta bir takım olan, muhteşem oyununu bir de harika golle süsleyen Hasan ve tek başına bir savunma olan kaleci Rüştü ile birlikte Yıldıray, en iyi üçten biriydi.
Şenol Güneş en olmayacak şeyi yapıyor.
Birkaç kez yüreğimizi ağızımıza getirecek kadar ciddi hataların sahibi Bülent’le birlikte Yıldıray’ı da kenara aldı.
Hayret...
Bülent tamam da...
Ya takımın üç yıldızından biri olan Yıldıray?
İnanılmaz bir yanlış. Maçın makus kaderini hakemle birlikte o yanlış karar yazmıştı.
Belki Allah’lık hakeme hayali penaltı üretecek fırsat doğmamış olabilirdi.
Gene de Kosta Rika ve Çin’i yenerek, turu aşma şansımız çok büyük.

Bay Palis gerçeğine devam...
Başta Hasan, Rüştü ve Yıldıray olmak üzere Milli Takım’ın yaratabileceği "mucize" direkten döndü.
Skor üzücü ama onlarla gururluyuz.
Brezilya’yı elimizden kaçırdığımıza üzülmek ne demek?
Birkaç yıl önce bu, düşünülemezdi bile...
Dün insanlarımız bütün spor mağazalarında Milli forma aradılar.
Bulamadılar.
Tükenmişti.
Müthiş ilgi, Türkiye’nin sınırlar ötesinde başarılarına odaklanmış olduğumuzun vurgulanışıdır.
Türkiye insanını artık "Türk’ün Türk’e propagandası" kesmiyor.
Yurtdışında 4 milyon Türk ve dünyayı ev odalarına ve kahvelere taşıyan televizyon, insanlarımıza küresel merceklerle bakmak kavramını getirdi.
Toplum "sahici başarılar" arıyor.

"Palis gerçeklerine" siyasetle devam.
Brezilya ve Türkiye maçı oynanıyor olmasaydı da, Öcalan’a idam sehpası kurulsaydı...
Dün olduğu gibi ay yıldızlı, kırmızı beyaz T - shirt’lerden milyonlarca satılır mıydı?
Türk’ü, Kürd’ü, Çerkez’i, Boşnak’ı formaları giyip aynı çoşkuyu paylaşır mıydı?
Toplumu böylesine kenetleyen "ilgi çığı" oluşur muydu?
Cellat kemendine Türkiye böyle bir bütün olarak odaklanır mıydı?
İdam sehpası, Türkiye insanının aradığı ve özlediği "küresel - sahici" başarı mı?
"Milliyetçilik" artık kalıp değiştiriyor.
Elbette köklerimizin sahibiyiz.
Fakat dallarımız neden kucaklaşmasın?
Abdullah Öcalan’ın yakalanışı, yurda getirilişi, "ABD’nin, İsrail’in yaptığını biz niye yapamıyoruz" duygularını aşmamızı sağlamıştır.
Öcalan’ın, Türkiye devletine övgüleri, pişmanlık söylemleri, yargıç karşısında süt dökmüş kediye dönmüş hali, gücümüzün içe ve dışa kanıtlanmasıydı.
"İdamın kaldırılması ve Öcalan’ın diz çöktürülmesi, PKK’nın belinin kırılmasından sonra gündeme geliyor.
Çözüm bize dayatılmıyor.
Üstteyiz.
Anayasa’nın "değiştirilmez maddesi haline getirilerek, ağırlaştırılmış müebbed hapsin Öcalan’a uygulanması... Öcalan’ın, yaşamının son saniyesine kadar hapiste kalması ile" kanlı parantez kapanacak.
Mevlana’nın söylemi ile "artık yeni şeylerin zamanı..."
Toplumun yüzde 80’i AB’ye tam üyeliği istiyor.
Bunun toplum vicdanını tatmin edecek çözüm formülleri oluştu.
Asker tarafından da paylaşılıyor.
Yani... 3 koşul için 3 çözüm artık birer Palis gerçeği...
Sayın Bahçeli’nin de bugün düzenleyeceği basın toplantısının o Palis gerçeklerini yansıtacağına inanmak istiyoruz.