Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Atatürk, yaşamının son askeri manevrasına Antalya'da katılmıştı.
Orada ufka bakarak Kıbrıs için şöyle der:
Şu karşıda tüller arkasındaki ada, Türkiye savunması için çok önemlidir.
Çünkü...
Türkiye'nin batısındaki Ege Denizi, Yunanistan ve İtalya (12 ada henüz İtalya'daydı) denetimindedir.
Güvenli şekilde deniz ulaşımını, sadece buradan, Akdeniz limanlarından yapabiliriz.
O nedenle tam karşıdaki Kıbrıs Adası, bize hasmane duygular besleyenlerde olmamalı."
O tarihten sonra, 12 ada da Yunanistan'a geçti. Ege'yi kapalı deniz yapmanın ve Türk gemilerini sadece silahsız geçişle sınırlamanın deniz ve hava hukuku zorlamasını sürdürüyor Yunanlar.
Atatürk'ün söylemi üzerinden akan yıllar içinde, Türkiye dış ticaret yolları, yüzde 80'iyle deniz ulaşımına kaydı. Antalya ve Mersin limanları, bu yükün yüzde 75'ini üstlenmiş bulunmakta.
Ayrıca...
Irak'tan petrol, Mersin'e akıyor. Yıl sonundan itibaren de Bakû petrolü Ceyhan'a akacak.
Yani... Kıbrıs, "Türkiye'ye hasmane duygular besleyenlerin elinde olmamalı" söylemi daha da güncelleşmiş oluyor.

Ancak... Bu satırlarım, promiliter bir "Aman Kıbrıs'ta kımıldamayalım. Statükoyu koruyalım" görüşünü yansıtıyor sanılmasın.
Tersine...
Diğer önemli nedenlerin yanı sıra, mayısa kadar Kıbrıs'ta çözüm, bir bakıma Atatürk'ün işaret ettiği jeostratejik ihtiyaçtır.
Atatürk "Orası, Türkiye'nin olsun" değil, "Türkiye'ye hasmane duygular besleyenlerin elinde bulunmamalı" diyordu... Dış politikası Türkiye'nin sınırları ötesinde, kangren olabilecek "akut" sorunlar sürdürmek yerine akılcı, barışçıl çözümler üretmekti. Dostluklar kuşağı ile çevrilmekti.
Güvenli bir çözümle, AB toprağı olması, Kıbrıs'ın, "hasmane duygular besleyenlerin eline geçmesi" demek değildir... Atatürk'ün jeostratejiyle söylemi, dar militer kalıplarla değil, onun Türkiye'ye çizdiği çağdaş uygarlıklarda yer almak doğrultusunda yorumlanmalı.

Türkiye'nin AB üyeliği için engellerden birinin daha temizlenmesi bağlamında da, 1 Mayıs'a kadar çözüm, önemli nedendir.
Diğer tüm parametreler Türkiye'nin lehinde ama 1 Mayıs'a kadar Kıbrıs'ta çözüme varılamadığını varsayınız.
Türkiye, tam üyelik görüşmelerinin başlaması için tarih istemek üzere AB ile masaya oturuyor.
"İçinizden birini tanımıyorum" mu diyecek?
Bunu dediğinde, Türkiye'nin üyeliğine karşı olanların ellerine, müthiş bir koz vermiş olur. Güney Kıbrıs'a ise "veto" kullanma hakkını...
Kuzey Kıbrıs, bu durumda "güvenli" mi kalmış olacak?
Daha şu son seçimlerde ortasından ikiye ayrılmış KKTC toplumu, yarısıyla AB tercihini ortaya koymuş değil mi?
Kaç bini Kıbrıs Rum pasaportunu, daha çözüm falan beklemeden cebinde taşımakta... Elbette "hasmane duygular içinde değiller" ama o coğrafyada "işgalci" söylemi, yaygın kullanılmıyor mu?
1 Mayıs'a kadar çözüm, Kuzey Kıbrıs'taki Türk toplumunu da yeniden bütünleştirir.
Bunun örneğini New York'ta Denktaş ve Talat vitrine koydular.

Yıllardır hayalci tek söylemine tanık olmadığım AB'nin, nabzı parmaklarında bir büyükelçiye 2004 sonu beklentisini sordum... "1 Mayıs'a kadar çözüm olursa... Haziran sonuna kadar 2 Anayasa değişikliği dahil Kopenhag Kriterleri karşılanırsa... Böylece, Temmuz denetimi ve Ekim ilerleme raporu olumlu yazılırsa, yani doğrudan Türkiye'nin performansına bırakılmış yolda teklemesiz yürünürse, yıl sonunda görüşme tarihi alınır izlenimlerim var" dedi.
AB Genişlemeden Sorumlu Komiseri Verhaugen de dün De Soto ile görüşmesinde bu mesajı verdi.
Gerçi gene de ihtiyatı elden bırakmamak gerek ama pusula ibresi yanlışı göstermiyor.
Atatürk'ün kurduğu parti CHP ise dün TBMM görüşmelerinde, Atatürk'ün katıldığı son manevradaki sözlerinin dar, militer ve eksik yorumlanışına takılmış kalmış gibiydi.
Atatürk'ün çağdaş uygarlık rotası, AKP'ye mi bırakılmalıydı?