Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


PKK'nın - kendi söylemleriyle - Başkanlık Konseyi(!), "Abdullah Öcalan'ın çağrısını kabul ettiğini ve Türkiye'den ayrılacaklarını" açıkladı.
Onlar daha bu açıklamayı yapmadan, İtalya'nın Como Gölü kıyılarındaki"21.yüzyılda Türkiye" konulu "oval masa" toplantısında, Şükrü Elekdağ şöyle diyordu:
"Aldığım bilgilere göre, PKK'nın Başkanlık Konseyi Öcalan'ın çağrısına uymaya hazır. Sadece Elazığ ve dolaylarının sorumlusu eylem yaparak karşı çıkıyormuş.
Enteresan gelişmeler bekleyebiliriz..."
Elekdağ, daha sonra kanın durması bağlamında bazı önerilerde de bulundu.
Örneğin Başbakan Ecevit'in Güneydoğu milletvekilleriyle bir toplantı yapması.
Bu toplantının önce artılarını düşünelim.
1. Her partiden seçilmiş yöre milletvekilleri meşru bir platformdur.
2. ABD'nin İnsan Haklarından Sorumlu Bakan Yardımcısı Koh'un cevher gibi yumurtladığı Kürt kökenlilerin parti kurmaları türü ırkçılık temelinde ilkel siyasetleri dışlamaktadır.
3. Apo yakalanmıştır. Yargılanmaktadır. PKK'ya çağrıda bulunmuştur. Bu çağrı doğrultusunda şiddet örgütünün yöneticileri Türkiye'yi terk ve eylemleri dondurma kararını açıklamış bulunuyor.
Türkiye'nin artık kazandığı zaten belli olan silahlı mücadelenin ötesinde bir politika uygulaması zamanıdır.
4. Yöre milletvekilleriyle Ecevit'in toplantısı, ilk adım olabilir mi?
Böylece kanlı örgütle - elbette - pazarlık yapılmazken, bir sosyal, ekonomik, kültürel, demokratik platform yaratılmış olmaz mı?
Ve eksiler...
Karşı fikir de öne sürülebilir.
Sadece bölge milletvekileri ile toplanmak bir bütün olan Türkiye'de farklı coğrafya ve farklı siyaset kavramlarına kapı aralamaz mı?
Fakat o ya da bu...
Fikirler söylenmeli...
Yörenin ekonomisinden başlayarak tüm sorunları kucaklayan sivil politikalara ihtiyaç var.
Eylemler bittiğinde, silahlar sustuğunda, asker - zamanla - çekildiğinde (dileyelim ki bütün bunlar gerçekleşsin) bölgeye neyi götüreceğimizi şimdiden planlamalıyız.


Matematikle laiklik

Como'da Türkiye gündemindeki diğer sorun; LAİSİZM için de ilginç bir yaklaşım dinledik. Yansıtıyorum.
LAİSİZM'İN MATEMATİK İZAHI teorisi...DTP Müşsetaşı eski Büyükelçi Orhan Güvenen anlatıyor:
"Toplumun ekonomik, sosyal ve siyasal yapısı bir sistemdir. O sistem, sonsuza yakın değişkenin etkileşimde bulunduğu, kaotik yani belirsizliğin ve karmaşıklığın yüksek olduğu olasılıklı (probabilist) bir yapıdır.
Buna karşılık, inanç sistemi ise determinist'tir.
Ya kesin EVET... Ya kesin HAYIR diyenlerin tartışma dışı alanıdır.
Bu değişmez ve mutlak inanç sistemini sosyal, ekonomik ve siyasal sistemin içerisine çekmek, onu determinizm'den koparmaktır. Matematiğin bilimselolasılıklar alanında, dini sürekli sorgulanan bir bilimsel konuya dönüştürmektir. Büyük yanlıştır.
Bu matematiksel izahta inancın güvencesi aslında laisizm oluyor. Çünkü, iki sistemi birbirinden ayırmakta.
Bu teori üst düzey komutanlar tarafından da dinlenmiş.
ABD'de sistem analizleri üzerinde uzmanlaşmış subaylar tarafından değerlendirilmiş.

Demet

Como'dan 21.yüzyıl öngörülerine daha uzun yer vermek isterdim ama bu sütunun çerçevesi içinde birkaç satırla onları yansıtmaya çalışayım.
Güvenen, 2023'ün, yani Cumhuriyet'in 100.yıldönümünün Türkiye Projesi'ni hazırlıyor. Sıraladığı rakamlarla dünyanın en etkin 15 ülkesinden biri olabilmek umudunu belirteyim...
Üner Kırdar, bugün küresel gündemin en önemli konusu olan "Human Development" (insanlığın kalkındırılması) kavramının sahibi. Türkiye'de baskı yapan ABD'ye ilginç bir mesaj verdi; "ABD kongresini, Ekonomik, Sosyal, Kültürel İnsan Hakları Sözleşmesi'ni imzalamaya" çağırdı.
İlter Türkmen ve Şükrü Elekdağ'ın Türkiye'yi çoğrafya enlemi ve siyaset boylamı ile tarih ve geleceğin zaman boyutu ortasında değerlendirişleri, Türkiye'nin vazgeçilmezlik paranteziydi.
Keşke diğerlerini de yazacak yerim olsaydı.




Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr