Ne MHP'li ne MHP'siz... Hayale gerek yok. Başbakan Yardımcısı ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin koyduğu açık ve net karşı tavırla, AB'ye tam üyelik için üç ön koşulun bu Meclis'ten çıkması mümkün görünmüyor.
Bahçeli, ortakları DSP ve Anavatan'ın AKP, SP ve DYP ile anlaşarak Meclis'te oy çoğunluğu sağlamaları halinde, hükümetten çekileceğini, onların yeni hükümet kurmalarına MHP'nin engel olmayacağını açıkladı.
Yani MHP'li hükümet sürerse bu üç koşul çıkmaz sokakta...
Ya MHP'siz?
Diğer dört parti oyları TBMM çoğunluğunu oluşturuyor ama DYP zirvede yoktu ki!
DYP'nin, Öcalan'ın idamdan kurtulmasına karşı çıkmak siyaset rantını tek başına MHP'ye yedireceğini sanmak saflık olur.
Geriye kalan dört partinin aralarında bir hükümet kurmak için anlaştıklarını varsayalım... TBMM'deki oyları 308'de kalıyor.
Anayasa değiştiremezler.
Nereden mi çıktı Anayasa değiştirmek?
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan dün CNN - Manşet programında Birand'a açıkladı:
"İdamın kaldırılmasına, sadece ağırlaştırılmış müebbed hapsin Anayasa maddesi haline getirilmesi koşuluyla oy veririz."
Yani medyada "askerden cesur adım diye yorumlanan Hess modeli..."
Anayasa değiştirecek çoğunluk olmayınca. Erdoğan'ın dile getirdiği "idamın kaldırılmasını destekliyoruz" söylemi havada kalıyor.
Geriye sadece pamuk ipliğine bağlı SP ile, Genel Başkanı Türkiye için tarihi kavşak olan toplantılara bile katılamayacak kadar sağlığı bozuk dağılma sancıları içindeki DSP ve 12 Eylül'ün son partisi olmaktan sonuncu partisi olma sürecine yol alan Anavatan kalıyor.
Üçünün toplamı çoğunluk oluşturmaz.
Zaten, bütün bu TBMM aritmetiği olmasaydı bile Anavatan ve DSP, Refahyolu anımsatırcasına AKP ve SP ile ortaklık mı yapabilirler?
Bahçeli de bütün bunları biliyor.
Seçeneksiz siyaseti okuyor.
"Çekiliriz... bu koşulları yerine getireceklerse başka bir hükümet kurarlar" diyor.
Büyük çoğunluğu AB'ye tam üyelik isteyen toplum gözünde "engel" konumda görünmek istemiyor.
Ayrıca teslim edelim ki... Bu siyasetini paylaşmasak da attığı imzalar, yaptığı açıklamalarla aynı doğrultuda.
Sapma ve çelişki yok.
AB'ye giden yolun derin siyasette ters rüzgarların esmeye başladığının ilk işaretini haftanın başında Genelkurmay Başkanlığı bildirisi vermişti. Biri Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Büyükanıt olmak üzere TSK zirvelerinden iki komutanın Nazi Rudolf Hess modelini önermelerinden yani ağırlaştırılmış müebbed hapis cezasının Anayasa'ya değiştirilemez hüküm olarak girmesi koşuluyla idamın kaldırılabileceği söyleminden sonra, ordudan hiç ses gelmemişti.
Medyada bu sesler "sivillerin atamadığı cesur adımı askerler attı" diye yorumlanıyordu.
MGK da kamuoyundaki izlenimlerle toplandı.
Oradan da AB'ye tam üyelik sürecinin hızlandırılması mesajı çıktı.
Gene aynı "asker" yorumları yapıldı...
Ve gene ses gelmedi...
Ta ki... Bahçeli'nin Çin gezisi dönüşü karşı söylemlerine kadar.
Ardından Genelkurmay bildirisi geldi.
"Asker taraftır. Görüş bildirmiyor."
Ve bu rüzgar değişimi, Çiller'in Çankaya toplantısına katılmama tavrıyla sürdü.
Bahçeli'nin dünkü çıkışıyla noktalandı.
Başbakanı bu halde...
Ortakları birbirlerini suçluyor.
Hükümet hasta.
Bunu nasıl sürdürürüz mü?
Yoksa...
"Hükümeti biz bozmuş olmayalım" görüntüsünü vermek, ama denizin bittiğini görmüş olmak mı?
Böyle rotasız nereye yelken açılır?
Hedefi kalmamış ki!
Bozup seçime gidilse ne olur?
Ne beklenir?
Sandıktan yöneten demokrasi çıkar mı sanılıyor.
Gazetecilik yaşamımda birkaç kez böyle sisler içinde buldum Türkiye'yi.
Umutlarımı yitirdiğim oldu.
Sonra deneyimlerim bana çok önemli bir şeyi öğretti.
Türkiye artık bundan sonrası kaos diye bakılan en zor durumlarda en umulmadık çözümleri üretti.
Ne olur bilmiyorum.
Ama gene iyiyi üreteceğimize inanıyorum.