TÜSİAD’ın gazete ilanları ve bildirisi tekin değildir. AB için "silahsız kuvvetler" süreci yeniden başlıyor denebilir.
Önce medya ağırlık koydu. Ardından TSK "Biz görüş bildirmiyoruz" söylemiyle, Öcalan’ın idamı, geleneksel konuşulan dillerde yayın ve öğrenim gibi duyarlı konularda çekincelerini geri aldı. Ardından etkili isimleriyle "Anayasa’ya ağırlaştırılmış müebbet hapsin değişmez madde olarak konulması koşuluyla idamın kalkmasına karşı olunamayacağı" görüşü seslendirildi.
İktidarın DSP ve Anavatan kanatları idamın kaldırılmasından yana olduklarını zaten tekrar tekrar vurguluyorlar.
DYP Genel Başkanı Tansu Çiller bu kabarmakta olan dalgayı hissetti. 28 Şubat’ta da böyle yükselmeye başlamıştı. Altında kalmak yerine üstüne binmek refleksini gösterdi. "İdam mı, AB mi sorgulamasında tercihim AB olur" diyerek sağduyulu net tavrı koydu.
Onları herhalde, barolar, sendikaler, meslek odaları ve birlikleri, diğer demokratik toplum örgütleri izleyecektir.
Türkiye insanı, kaderine sahip çıkıyor.
Tarihi büyük dönüşümü kolektif akılla oluşturmakta.
Ya AKP ve SP gibi "değişmiş olmak" iddiasındaki partiler?
Eyyamcılık çizgisine çekilmiş, sütre gerisinde tam siper bekliyorlar.
"İnsan hakları, Batı standartında hukuk" gibi söylemlerle mangalda kül bırakmıyorlardı... Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinden yana oldukları dillerinden düşmüyordu. Ama AB ölçütlerinde dikişleri atıyor mu?
Açık seçik tavır koyarak "Öcalan’ı kapsasa bile AB yolculuğunda idamın kalkmasından yanayız" diyemiyorlar.
Belirsiz, kaygan, omurgasız sözcüklerle zaman kazanmaya çalışıyorlar.
Belki de şöyle çarıklı erkan - ı harp hesapları var...
"Öcalan ve onun gibilerin yaşamlarının son saniyesine kadar hapiste kalmalarını öngören ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Anayasa’ya değiştirilemez hüküm olarak konacaksa... Acaba oylarımızı nasıl dirhem dirhem pazarlık masasında oynayabiliriz? Neyi elde edebiliriz?"
Yoksa hesap...
Tayyip Erdoğan’ın üzerindeki kara bulutların dağılması mı?
Erbakan’a siyaset otobanına çıkan bir ara yol açılması mı?
Bu tutumla, hem Türkiye’nin tarihi şansını ıskalamasına neden olabilirler... Hem de "değiştik" iddialarını inandırıcı bulmayanları haklı çıkarırlar.
Özellikle AKP...
Hani nerede değişim rüzgarınız?
Nerede Batı demokrasi kalitelerini benimsemiş olmak söylemleriniz?
Yoksa...
Sadece sizlerin canınız yandığı zaman mı Batı standartlarında demokrasiden, hukuktan, AB ölçütlerinden yanasınız?
Sizin, çocuklarınızdan, bebelerinizden, doğacak nesillerden AB üyesi bir Türkiye’de yaşam kalitelerini nasıl esirgersiniz?
Üstelik...
Bu çağdaşlık sınavında çakarsanız, Türkiye’yi yönetim vizesi alabileceğinizi mi sanıyorsunuz?
Türkiye insanının yüzde 80’inin benimsediği AB’ye tam üyeliğe bu ayak sürüme görüntüsü rüzgara karşı tükürmek çabasıdır.
Islatır.
Aklın yolu bu yükselen dalgada yer almaktır. Demokratik sistemle bütünleşme kanıtını sunmaktır.
Daha önceki deneyimleriniz bunu göstermedi mi?
Bu tabloda MHP için söylenebilecek "son sözleri" daha şimdiden "önsöz" olarak tartışma gündemine taşımak olmaz.
MHP Başkanı Bahçeli’nin de böylesine duyarlı bir iç politika sorununu Çin’den dile getirmesi yadırganmıştır.
Hem de en katı kalıplarla...
MHP tabanını da tatmin edebilecek "Anayasa’nın değişmez hükmü haline getirilecek ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası" formülü Bahçeli ve kurmayları tarafından değerlendirmelidir.
MHP, hükümette yer aldığı sürece puanlar kazandı. Sicilinde değişiklikler yaptı. Kazandığı puanları yitirmemeli, bu önemli testi de geçebilmelidir