Bugün Komşu koltukta Türkiye Bayer Grubu'nun CEO'su Dr. Sebastian Guth'la lafladık biraz.Leverkusen'in başındaki 04, kuruluş tarihi olan 1904 'ün kısaltılmışı..."Bayer" ise bu kulübün sahibi olan dünyanın en büyüklerinden ilaç ve kimya grubunun adı.Bayer Grubu, Leverkusen hisselerinin yüzde 100'ünü elinde tutuyor. Ayrıca çok sayıda amatör kulübün de sahibi 50 bin sporcusu var.Onu dinlerken, Türkiye'de dev firmaların sponsorluktan çekilme kararlarını düşündüm.Oysa, sporda çıtanın yükselmesinde özel kesim sponsorluğu çok önemli.Bizde tam tersine spor kamulaştırılmakta.Belediye futbol kulüpleri çoğalmakta.Özel kesimin sponsor katkıları vergiden düşülmeyecek ama halkın "hizmet" için ödediği vergiler belediye futbol kulüplerinin transfer harcamalarına savrulabilecek.Her alanda "özelleştirme" sihirli bir hedef olacak ama spor kulüpleri belediyeler eliyle kamulaşacak.Burada bir "akıl tutulması" var. Şu satırları Köln'e uçarken yazıyorum. Galatasaray-Bayer 04 Leverkusen maçını izleyeceğim. Bir de "damak devrimine" not düşeyim. THY'de sunulan yemekler nasıl da lezzet ve kalite kazandı.Mutfağı "Do& Co" verince gerçekleşti bu mucize...Viyana merkezli bu mutfak grubu, Formula 1 yarışlarına, Futbol Dünya Kupası'na Amerika'da çok sayıda havayoluna -sanıyorum- Emirates uçaklarına da "yemek servisi" veriyor.Bütün bunları bir Türk işadamının başarması ne güzel...Peki neler mi yedik?Seçimlik mönüde Türk mutfağını tercih ettim.Başlangıçta kabak küpleri, oyulmuş domates içinde patlıcan salatası ve çemenleri alınmış, kokusuz, yağsız enfes pastırma... Öyle pastırma ki, İtalyanların bresaolası, Fransızların-İsviçrelilerin "Viande Seche de Grizon"ları gibi iyi tanıtılırsa küresel bir lezzet olabilir.Ardından Adana köfte, beyaz pilav ve beğendi.İstanbul'da az yerde bulabilirsiniz bu lezzeti...3 çeşit peynir. Fransız camambert, Türk kaşar ve yağsız peynir, sevenlere otlu keçi peyniri...Tatlı; revani... Çok hafif ve az şekerli...Avrupa özentisi olmayan bizim lezzetlerimiz... Ama her milletten ağızlara uygun tat... DAMAK DEVRİMİ POWER TÜRK OSKARLARI Çarşamba gecesi Cem Hakko ve Ronit Gülcan'ın konuklarıydık.Power Türk 'ün müzik ödülleri gecesi için Lütfü Kırdar'ı ne de güzel hazırlamışlar...Loft'un küçük tadımlıkları, içki servisi dört dörtlüktü.Ödüllerin verildiği sanatçılar iyi seçilmişti."Birkaçı dışında" diye ilave etmeliyim.Örneğin "en iyi düet" ödülü -bana göre- ya Serdar-Bengü çiftine ya da Ferhat-Aslı ikilisine verilmeliydi.Korkma Kalbim de, Kalp Kalbe Karşı da gerçekten güzel.Nil Karaibrahimgil de ödül aldı. Hak etti.Ama mini eteği, yüksek ökçelerle bu kadar hoş taşıyan, saçları ile dans eden Nil, o punk peruk, o giysi ile kendine nasıl da kıymış! Ben kıyamadım ve o nedenle yazdım."Hacı" Mustafa Ceceli, Unutamam ile ödülü söke söke aldı... En iyi çıkış yapan Sıla da... Sıla hem sahnede iyiydi hem de şık...Gecenin başında beyaz piyanonun uçarcasına hazırlanması ilginç açılıştı.Sonuna kadar tempo düşmedi. Yanımda Tuba Ünsal oturuyordu. Yalın üst üste ödülleri aldıkça nabzını hissettim. Nasıl da içten alkışlıyordu. Aralarında hâlâ "aşk" var mı? Bilemem... Ama "sevgi" olduğunu konuşmamızın satır aralarından algıladım.Böyle ödüllerin sanata katkısı büyük.Yarışma duygusu hep daha iyiyi üretmeye zorluyor.Toplumu sanata motive ediyor.Parasal dönüş hacmini büyütüyor.Tanıtıma ve yeni pazarlara faydaları oluyor.Gelecek yıllar için daha da iyi çalışmalar yapılacağına inanıyorum. gunericivaoglu@milliyet.com.tr