TUSİAD'cılar Ankara'da seçim sistemi, Kıbrıs sorunu ve AB için çözüm önerleri sundular.
Zenginler Kulübü diye anılan TÜSİAD, fikir kulübüne dönüşmek sürecinde.
Üyeleri artık kaç sıfırlı bir iş hayatını temsil ettiklerinden çok TÜSİAD'ın gündeme taşıdığı dosyalarla konuşuluyor.
TÜSİAD'ı kuran büyük babalar, babalar Türkiye kapitalizminin ilk nesliydi.
Onların kilitlendikleri hedef, olabildiğince çok "para" kazanmaktı.
Elbette aralarında Vehbi Koç'un muska gibi boyunlarda taşınması gereken "Devletim varsa, ben varım" söylemini paylaşanlar az değildi, ama, genelde ilgi alanları kendi fabrika duvarlarıyla sınırlıydı. Duvarların ötesindeki coğrafyada olanlar, örneğin siyaset ve sosyal yapı kendi "iş"lerine, "hesap"larına geldiği kadarıyla önem skalasında yer bulabilirdi.
Sanat - Merhum Eczacıbaşı, Ertuğrul Soysal gibi çok az sayıda işadamı dışında - boşa zaman harcamaktı.
Siyasal sorunların, sosyal vizyonun, kültürel boyutlu tartışmaların dışında kalmayı yeğliyorlardı. Sepette pamuğu olmak meselesi(!)... O alan sol entelektüelindi.
Resim, heykel, müzik, mimari, edebiyat, şiir gibi alanlarda sol kesim onlara, para konusunda ise onlar sola tepeden bakarlardı.
Sonra ikinci, üçüncü kuşak işadamları büyükbabaların, babaların koltuklarına oturdular.
Onlar genellikle kolejlerde okumuşlardı.
İki yabancı dil biliyorlardı. Daha ortaokulda dünya edebiyatından klasiklerle tanışmışlardı. Klasik müzikten, resimden konuşabiliyorlardı.
Yurtdışında yüksekokul bitirmişlerdi. Master yapmışlardı.
Meslek ve iş yaşamlarının dışında dünya kültür galaksisinde turluyorlardı.
Okullarında, staj yaptıkları işyerlerinde üst düzeyde küresel arkadaş çevresi kurmuşlardı.
Kimileri "biz bizeyiz" diye düşünecektir. Doğru.
Çünkü az sayıdalar.
Ama...
Brzezinski'nin "zihniyetlerde köklü değişimlerin gerektirdiği en az sayı" dediği kadarlar.
Ve TÜSİAD ilk kurulduğu l970'li erken yıllara göre, bugünkü değişik çizgisine, onların da katkıları vardı.
Patronluktan CEO'luğu (chief excutive officce'liğe) geçiş bir göstergedir. (Ankara'da CEO'lar UFO'lar sanılmış mıdır?)
İlk kuruluş yıllarında, solcu olduğu gerekçesiyle Cumhuriyet'e konulan ilan ambargosunun arkasında TÜSİAD olduğunu anımsamak bile değişimi çok açık ortaya koyar.
CEO'lar aydınlarla uzlaştı. Hatta aynı siyaset girişimlerinin çatısı altında yeraldılar.
TÜSİAD sorunları irdeleyen, birbiriyle bağlantılarını, çok yönlü etki - tepki ilişkilerini saptayan ve çözüm önerileri üreten bir kurum olma yolunda.
Dün de Ankara'da devletin doruklarına TÜSİAD'ın sunduğu öneriler demeti böyle yorumlanmamalı.
Kazanıyorum o halde varım zihniyetinden düşünüyorum o halde varım a yolculuk tamamlanmış değil. Zaten bir işadamının böyle bir kategorik tercih yapması, kendisi bir yana, genel ekonomiye de yararlı değildir.
Önemli olan düşünmek, sorunları ortaya koymak ve çözüm üretmek sorumluluğunu paylaşmaktır.
21. yüzyılın terör dahil, uçurumlarına karşı güvenlik ağı olarak öngörülen sivil demokratik örgütler arasında işlev sahibi olabilmektir.
TÜSİAD bu çabalarıyla Batı'daki "Think Tank"lerin boşluğunu doldurmakta.
TÜSEV de öyle...
Önerilerine karşı çıkılabilir.
Eleştirilir.
Tartışılır.
Fakat TÜSİAD zaman zaman üslupta ölçüyü kaçırsa da, ayaküstü konuşmalarla, bunca yılda oluşan imaja çizikler attırsa da siyasete ve iyi hazırlanmış dosyalarla katkıda bulunmaktadır.
Keşke işçi örgütleri de bunu yapabilseler.
Gözler bir zamanların Türk - İş Araştırma Bürosu'nu arıyor.
İkinci, üçüncü kuşak sendikacılar ne yazık ki Halil Tunç'u özletiyor.
Belki de 80 sonrasının kıyımı ve aydın erozyonu sendikalardan - birkaç istisna dışında - zihniyet değişimini engelledi.