Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Harp Akedemileri'nin açılışı bağlamında Komutan Orgeneral Nahit Şenoğlu, yüreğindekileri ve beynindekileri kamuoyuyla paylaştı.
İlk yaklaşımda "2000 Türkiyesi'nden manzaralara komutanın öfkesi" gibi görülebilir.
Ama...
Türk Silahlı Kuvvetleri'ni iyi tanıyanlar böylesine bir söylemin, hele özel bir günde bir komutan tarafından dile getirilişinde "rastlantı" olmadığını bilirler.
Tıpkı daha önceleri 28 Şubat sürecine yaklaşılırken Merhum Oramiral Güven Erkaya'nın konuşmaları... Suriye'den "savaş pahasına Apo'yu çekip koparan, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş'in konuşması" ve kamuoyuyla paylaşılan bazı diğer "komutan söylemleri", bilinir ki, emir ve komuta zinciri içinde düşünülmüştür. Görevlendirme olmuştur.
Askerin ortak sesini yansıtır.

Türkiye 2000

Orgeneral Nahit Şenoğlu'nun çizdiği 2000'li yılların Türkiye manzaralarından birkaç satır:
"- Şiddete başvurulmadıkça ülkede herşey tartışılsın - yaklaşımı tehlikelidir.
Türkiye'nin bulunduğu coğrafya -
herşey tartışılsın, ne var bunda? - demiyor.
Çünkü...
Hangi Avrupa ülkesi, komşusunu parçalamayı amaçlayan terör örgütlerini desteklemekte?..
Kendi rejimini komşusuna ihraç etmeyi devlet politikası haline getirmiş?..
Komşusunun sınırlarının bir bölümünü kendi sınırları içinde göstermekte?..
- Cumhuriyet'in hiçbir döneminde laiklik karşıtları, bugün olduğu kadar çoğalmamış ve güçlenmemişlerdir.
- Etik değerlerin bu denli satışa çıkarıldığı bir dönem yaşanmamıştır"
Şenoğlu, "Cumhuriyet'i kuranların, yani Atatürk'ün, İnönü'nün, diğerlerinin, mezarlarından kalksalar bu kuşaklara Cumhuriyet'i emanet ettiklerine pişman olabileceklerini" de söylüyor.
Şenoğlu, sorumluluk adresleri gösterirken kimseyi ve hiçbir makamı koruyup kollamıyor.
Fakat...
Bu toptancı ifadenin içindeki asıl adresler hissedilse bile, gene de Atatürk Türkiyesi'nin, "demokrasi içinde" kendini savunma ve üstün gelme gücü, hala sağlam bir gerçektir.


Olmazı zorlamamak

Şenoğlu, bu söylemlerini dışa da yansıyan bir mesaj haline getiriyor.
Türkiye'ye dayatılmak istenen bazı tavırlar karşısında tercihimizin "tek vatan", "tek millet", "tek devlet", "tek dil" ve "tek bayrak" olacağını, "bunları ikiye çıkarma özgürlüğünden söz edilemeyeceğini" vurguluyor.
Üzerinden üniformayı kaldırsanız da altına herkesin imza atacağı bir söylemdir bu.
Peki neden vurgulanmış?
Avrupa Birliği'yle ilişkilerde olmazların dayatılmaması yolunda bir mesajdır bu.
Ve de insan hakları adına Avrupa Birliği'nin kuzu postları altında kurt gizlemek çabalarına işarettir.
Gerçekten, İnsan hak ve özgürlükleriyle, millet olmak hak ve özgürlüğü, birbirinden ayrı kavramlar değildir.
Birbirini tamamlamalıdır.
Birincisi için ikincisinden ödün verme - verdirtme dayatmaları, sonunda daha acı insan hakları dramlarına neden olabilir.
İkincisini de birinciyi ezecek tutuculuk alışkanlıklarıyla değil, ama coğrafyamızın, ülke koşullarının gerçek mercekleriyle çağı ıskalamadan görmek gerekir.
Belki bu sözlerin bir atanmıştan, bir komutandan gelmesi yadırganacaktır.
Fakat...
Böyle söylemler gene milletin oylarıyla seçilmemiş olan yargı organları başkanlarından ya da benzeri tarafsız olmaları gereken anayasal sivil kurumlardan da geliyor.
Ayırım, çifte standarttır.
Düşüncenin giysisi yoktur.
Defile podyumlarında sunulmaz.
Düşünce, "kral çıplak" diyebilmeli.


Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr