Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dünden devam... İsrail’in kurucularından Ben Gurion, 1956 Dünya Yahudi Kongresi Başkanı Nahum Goldman’a şöyle demişti:
Eğer ben bir Arap lider olsaydım İsrail’le asla barış yapmazdım.
Bu çok tabiidir.
Biz onların ülkelerini ellerinden aldık.
Doğru...
Tanrı bize bunu vaat etmişti, fakat bundan Araplara ne?
Bizim Tanrımız onların Tanrısı değil ki.
Doğru, biz İsrail’den geldik.
Ancak bu 2000 yıl önceydi.
Bundan onlara ne?
Anti-Semitizm’in, Nazilerin, Hitler’in Auschwitz’in onlarla bir alakası da yok.
Araplar bir tek şey gördüler:
Biz buraya geldik ve ülkelerini çaldık.
Bunu neden kabul e tsinler ki?
Bunu söyleyen İsrail devletinin kurucusu, varlığının gurusu.
Her şeyin izahı/itirafı...
Çoğu var, azı yok.
.........................
Tarihten birkaç sayfayla özetleyeyim.
Aslında “İsrail’in bir iri okyanus adasında kurulması” düşünülüyordu.
Ancak...
İngilizlerin 1916’da tohumlarını attığı Filistin’de kurulması gündeme geldi.
Çünkü...
II. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sının “Yahudi kıyımı” 6 milyon Yahudi’nin fırınlarda yakılarak öldürülmesi bu ırka bir jest yapılması fikirlerini yeşertti.
Amerika’nın da desteğiyle 1948’de Araplardan kopartılan topraklar üzerinde kuruldu.
Birleşmiş Milletler bu projenin gerçekleşmesi için “Filistin’in taksimini” öngören bir karar almıştı;
Filistin’in yüzde 56’sında bir “Yahudi devleti” kurulacaktı. Yüzde 43’ü ise bir “Arap devleti” kurulmak üzere Filistinli Müslümanlara bırakılıyordu. Yüzde 1’den daha küçük ama 3 dinin kutsal mekânı Kudüs’ü içine alan bir “uluslararası bölge” olacaktı.
Yukarıda “Çoğu var, azı yok” diye yazmıştım.
Gerçekten İsrail o sınırlarda kalmadı.
Arapların topraklarını savaşlarda ele geçirerek büyüdü/genişledi.
Uluslararası hukuku, BM’nin kararlarını hiç takmadı.
Uluslararası Yüksek Adalet Divanı’nın da kararlarını tanımadı.
İslam’ın 3’üncü kutsal kenti olan Kudüs’e yerleşti.
Sırtını ABD’ye, büyük ölçüde İngiltere’ye dayamıştı.
Ortadoğu’nun hatta dünyanın “şımarık çocuğu” diye adlandırılıyordu.
.........................
Böyle bir manzarada Arap halklarının “öfke psikolojisini” tahmin edebilirsiniz.
Gerçi Şimon Peres gibi “akil adamlar” grubunda yer alan İsrail yöneticileri olumlu yaklaşımlar yapmamış değillerdir.
Örneğin...
“Filistinlilerin bölgesine havaalanı, hastane yapmak” önerileri gibi.
Ancak...
Toprakların işgali sürerken, Gazze etrafında duvarlar inşa ederken, Gazze’ye denizden ve karadan ambargo uygulanırken zordu.
Şimon Peres ve diğerleri sosyal değerlere sahip İşçi Partisi mensuplarıdır.
Oysa...
Yıllar içinde onların seçmen oranı yüzde 14’e gerilemiş, ılımlı sağcılar ve köktenci sağcılar seçmen çoğunluğunu yanlarına çekmişlerdi.
Araplara -kendilerince- “ödün vermeye” kesin karşıydılar.
Buna benzer bir durum da Gazze’de ortaya çıktı.
Müslüman Kardeşler’in türevi olan “Hamas” Gazze’de ağır bastı.
Hamas, Amerika’nın, İngiltere’nin, Mısır’ın ve elbette İsrail’in “haydut örgütler” listesindeydi.
Diyalog kurulamazdı.
Zaten bu son kara harekâtının şeklen gerekçesi “Mısır’a açılan Refahiye tünellerinin tahrip edilmesi ve böylece silah girişlerinin önlenmesi” olarak açıklandı.
Ama...
Derindeki amaç, halka, “Bakın, Hamas’la ne sıkıntılar çekiyorsunuz” mesajını vermek, “Filistin örgütü-Hamas” işbirliği bağlarını koparmaktır.
Bu düğümün daha 10 yıllar çözüleceğini beklemek iyimserlik olur.
Keşke “sağduyu” galip gelse...
.......................
Not: Yazımda Gürkan Zengin’in “KAVGA - Arap Baharı’nda Türk Dış Politikası” kitabından da yararlandım.