Semahat Arsel’e Koç Üniversitesi’nde okuyan bir genç kızdan şöyle bir not ulaşır: "Babanız Vehbi Koç burada çok yalnız kaldı..."
Ne ilginç bir rastlantı... O notun yazılışından hemen sonra...
Koç Üniversitesi’nde, Vehbi Koç’un çocukları, torunları ve onu sevenlerin toplandığı bir tören vardı.
Vehbi Koç Vakfı’nın ilk ödülü veriliyordu.
Büyük Ödülün sahibi Topkapı Sarayı’ndaki çalışmaları nedeniyle Müdür Filiz Çağman oldu. Vehbi Bey yaşasaydı o bilgece ve sevimli gülüşüyle gene kısa ve özlü bir cümleyle hadiseyi yorumlardı:
"Ödül, doğru yerini buldu."
Koç Üniversitesi’ndeki genç kız çok doğru bir zamanlamayla Vehbi Koç heykelinin uzun süre yalnız kaldığını ve dostları tarafından sevgiyle kuşatılması gereğini ne güzel hissetmiş.
Olayı Semahat Arsel’den dinledim.
Büyük ödül sahibinin de Vehbi Koç’la ilgili bir anısı var. Anlatıyor:
"Sayın Vehbi Koç’la 1983’te tanıştık. Ona önce Anadolu Medeniyetleri sergisini gezdirdim. Sonra 4 - 5 saat boyunca bütün Topkapı Sarayı’nı... Çıkmadan önce Topkapı hatıralarının satıldığı tezgâhın önündeydik. Üzerinde Anadolu Medeniyetleri sergi amblemi olan bir mumu beğendi.
Hemen tezgâhın arkasına geçtim.
Orada bir satış hizmetlisi gibi bedelini aldım.Paketini yapıp Vehbi Bey’e sundum.
Çok hoşuna gitti. ‘Aferin işte böyle olmalı. Hizmeti yapacaksınız ama sürdürecek maddi imkânı da sağlayacaksınız. Tezgâhın önünün de, arkasının da sahibi olacaksınız’ dedi."
Daha önce yazmıştım.
Harvard Üniversitesi’nin kurucusu John Harvard heykelinin önünde fotoğraf çektirmek ve ayakkabısının burnunu "teşekkür ederiz" bağlamında okşamak geleneği vardır.
Vehbi Koç’un heykeli önünde de gençler fotoğraf çektiriyorlar. Heykelin kaidesine oturup onunla söyleşiyorlar.
Vehbi Bey el öptürmeyi sevmezdi.
Ama okşamalarla okside bronz heykelin bir elinin tunç rengi parlayacağına inanıyorum.
Sadece öğrencilerinin değil, onu çok seven, yokluğunun büyük boşluğunu derinden hisseden hepimizin de elini okşamasıyla...
Keşke Vehbi Koç’un heykelinin önüne siyasetçiler de otursalar, onunla söyleşmeyi deneseler. Bu bir yöntemdir. "Sağ olsaydı, ne derdi" diye düşündürür.
Sorgulamayla sağduyu rotası bulunur.
Vehbi Bey Cumhuriyet’in kurucusu İsmet Paşa’nın dostuydu.
İsmet Paşa onunla sohbetten zevk alırdı.
Daha sonra özellikle Demirel ve Özal zaman zaman bazı darboğazlarda Vehbi Bey’den görüş isterlerdi.
Vehbi Bey’in bir âdeti de devleti yönetenlere ve ilgili siyasi parti liderlerine özel mektuplar yazmasıydı.
Kısa cümleler... Net ve özlü anlatım... Bir sayfayı geçmeyen satırlar...
Görüşlerini ve çözüm önerilerini anlatır, uyarılarda bulunurdu. Mektuplarında, kendisi ya da şirketleriyle ilgili tek kelime olmazdı.
Zaten onun ilkesi "memleketim varsa, ben de varım" idi.
Bu ülkenin esenliğinden sorumlu hissederdi kendini. Kötü dönemlerde üzülür, zaman zaman gözleri yaşarırdı.
Ülkenin iyi günlerinde ise neşelenirdi. Haftanın 5 günü içtiği birer bardak viskisini 2’ye çıkarırdı. En karanlık ve kanlı günlerde umudu hiç yitirmedi.
"Her şeyin düzeleceğine ve çözümün bulunacağına" inanırdı. Mektupları da bunun için yazardı.
Yaşasaydı...
Herhalde gene Cumhurbaşkanı Sezer’e, Genelkurmay Başkanı’na, parti liderlerine mektuplar yazacaktı.
Ecevit’in durumuna çok üzülecek ve dengeli çözümler arayacaktı.
Bunun için güvendiklerinden görüşler alacaktı. Onları da dinledikten sonra vardığı sonuca göre Ecevit’e bir mektup yazacaktı.
Çok iyi bir gazete okuyucusu ve TV haber programları izleyicisiydi. O yayınlarda görüşlerinin belirlenmesinde yardımcı olurdu.
Vehbi Koç için "sağduyunun kıblesiydi" denebilir.
Ruhu şâd olsun. Nur içinde yatsın.