Bugün Aydın Bey'in, dönemin Başbakanı Erbakan ile görüşeceği zaman kaygıları vardı anlaşılan:"İçeride konuşacaklarımız, normal medya-hükümet konuları ama ya ileride birileri tarafından dışarıya bambaşka yansırsa?" Sonra merhum Vehbi Koç'un da kullandığı bir yöntemi uygulamaya karar vermiş olmalı.Erbakan'la konuştuktan sonra, ayrılırken "Daha önce konuşmamın ana hatları için bunu hazırlamıştım. Size bırakıyorum" diyerek, kendi söylemlerini önceden hazırlanmış bir not halinde vermek. Görüşmeden sonrası için de bir başka formül:İçerideki konuşmaları hafıza notu haline getirip, "Ben böyle hatırlıyorum, eğer farklı şeyler varsa bildirmenizi rica ederim" mealinde bir yazıyla Erbakan'a göndermek...Böylece kimse "Aydın Doğan şunu istedi ya da şöyle bir söz verdi" gibi gerçekdışı iddialarda bulunamazdı.Vakit'in, Şevket Kazan'a dayandırmak istediği iddialar üzerine, "Görüşmenin yazılı notları var" diyen Aydın Bey'in o zaman böylesine ihtiyatlı olmasının yararı ortaya çıkmıştır.Aydın Bey'in bu yazılı notları olmasaydı, gerçekdışı iddialar belki de iz bırakabilirdi.Oysa..."Yazılı not" ve "hafıza notu" yalana geçit vermiyor.50 bin dolar maaşEski Adalet Bakanı Şevket Kazan, çok yüksek ücretler alan gazeteciler nedeniyle, medya patronlarının sıkıştırıldığını, o yüzden Erbakan hükümetine karşı bizim grubun tavır aldığını (!) iddia etmiş.Gazetemizin sahibi Aydın Doğan, "Benim müessesemde 40 bin dolar maaş alan ne bir gazeteci ne de bir yazar vardır" diye açıkladı.Kazan'a ait olduğu iddiasıyla Vakit'te yer alan diğer ipe sapa gelmez yayınları da yanıtladı."Benim 50 bin dolar aylık aldığım" yolundaki söylemler nedeniyle bu köşeden de birkaç satır:Doğan grubundan hiçbir zaman 50 bin-40 bin dolar gibi ücretler almadım. Sadece Milliyet'teki yazılarım ve Kanal D'deki programlarım için, yani 2 iş karşılığı toplam 25 bin dolar aylık alıyordum.Hepsi son kuruşuna kadar vergilendiriliyordu.Ekonomik kriz patladı.Medyada toplu halde tensikat yapılıyordu.Bir akşam geç saatlerde sayın Doğan'ın odasına gittim."Bir süre maaş almadan Milliyet'te yazarak ve Kanal D'de program yaparak yaşamımı sürdürebileceğimi, böylece -elbette takdir kendisine ait olmakla beraber- grubumuzdaki genç gazeteci ve televizyoncu arkadaşlardan birkaçının görevlerinde kalabilmelerine katkıda bulunabileceğimi düşündüğümü" söyledim.Üzgündü. Duygulandı.Ertesi gün, o dönemde Milliyet Genel Yayın Yönetmeni olan Mehmet Yılmaz, "-benim başvurum üzerine- Milliyet ve Kanal D'deki aylıklarımın (........) olarak saptandığını" söyledi. Hayli budanmıştı.O tarihten bu yana da Milliyet ve Kanal D çalışanlarının tümüne hangi oranlarda zam yapıldıysa, ben de aynı oranlarda yararlanıyorum.Bu olayı, uzun süre kimseyle paylaşmadım.Ancak... Mehmet Yılmaz, diğer çalışan arkadaşlara bunu açıklamış olduğu için artık sır değil. Vakit gazetesinin, eski Adalet Bakanı Şevket Kazan'a ait olduğu iddiasıyla, "Aydın Doğan-Necmettin Erbakan görüşmesi için yaptığı yayın" gerçekdışıydı. Aydın Bey'in ve hatta Şevket Kazan'ın açıklamalarıyla balon patladı. CÜNEYT ABİ İÇİN Cüneyt Koryürek'i de yitirdik. Ercan Arıklı gibi o da yolda karşıdan karşıya geçerken, trafik canavarının kurbanı oldu. Cüneyt Abi'yi Ankara'daki ilk gazetecilik yıllarımdan tanırdım. İlkeli, zarif, omurgası dik bir meslek büyüğümüzdü. İstanbul'da dostluğumuz daha da yoğunlaştı. Bazen, onun kitaplar ve gazete yığınlarıyla dolu odasında laflardık... Bazen evlerimizde veya Altemur Kılıç gibi ortak dostların evlerinde. Güneş gazetesini yayımlarken, onu hiç bilmeyerek kırmışım. Bunu aradan birkaç yıl geçtikten sonra öğrenmiştim. O nedenle, bana, daha sonraki yıllarda serin durdu. Üzüldüm. İçime attım. Yapabilecek bir şey yoktu...Trafik kazasında onu yitirdiğimizi TV yayınlarında izlerken kahroldum.Acaba, sadece karşılıklı yanlış anlaşılmaktan doğan kırgınlığı gideremez miydim? Belki...Ama...Olmadı işte.Üzerine ışık yağsın. gunericivaoglu@milliyet.com.tr