Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Yılmaz Güney’in kaktüs çiçeği

YILMAZ Güney’in kızı Elif Güney’in “Bir Odadan Bir Odaya” adlı kitabı sürpriz oldu.
Beklenmiyordu...
Ya Yılmaz Güney’in kendi adını taşıyan oğlu Yılmaz?
Metin Toker’in AKİS dergisinden bir bölümü hatırladım; SAHİ, ŞİMDİ NEREDELER?
Toplum hafızasının kuytularına kaymış -bir zamanların ünlülerini- bulur, söyleşir, yazardık.
Çiçeği burnunda bir gazeteci olarak merhum Adnan Menderes’in sevgilisi Soprano Ayhan Aydan ile konuşmuş, o bölümün sayfalarında yazmıştım.

Yılmaz Güney’in kaktüs çiçeği

Oğul “Jear” demeyi sevmiyorum, “oğul” Yılmaz; “Sahi, şimdi nerelerde?”
Bildiğim kadarıyla en son merhum çalışma arkadaşım Yener Süsoy, onu bulmuş, konuşmuş ve güzel bir röportaj yapmıştı.
“Ünlü bir babanın oğlu olarak ortalarda dolaşmayı sevmediğini” söylemişti Yenere.
Olumlu bir bakış.
Ama...
Tam tersini yapıp saklanmak da abartı değil mi?
Kendine özgü başka nedenleri de olabilir, geçelim...
Nazım Hikmet’in oğlu Mehmet de babasının şiirlerinden bilinir.
Ancak o da ortalarda görünmez.
Avrupa’da ise resimleriyle tanınır.
Kral sülalesinden F. Bourbon ve Mehmet’in resimleri biraz da aile mensubiyetleri nedeniyle koleksiyonerler tarafından tercih edilir.
Belki oğul Yılmaz Güney ve oğul Mehmet de “omerta (suskunluk) yasasını” bozup babalarıyla ilgili anılarını yazarlar.
Elif Güney’e gelince...
Kitabı, içtenliğini ve verimliğini yansıtıyor.
Zaten kitabın kapağındaki çıplak ayaklı çocuk fotoğrafına ve kalp şeklindeki dantellere bakmak bile “önsöz” gibi.
Babası hapisteyken Adana’da halasının evinde geçen çocukluk yılları.
Dünyaya “benim 3 babam var. Aynı anda hem duvardaki resimde, hem sinemanın beyaz perdesinde, hem de ziyaret günleri gittiğimde hapiste gördüğüm babam.”
Bir kız çocuğunun zihin karışıklığını yansıtıyor.
Ya babasının sinemayla aşkının, Adana’da salondan salona bisikletiyle filmleri taşırken başladığını, o yaşta bile sol eylemleri nedeniyle hapse girdiğini ve sonrasında Konya’ya sürgün edildiğini anlattıktan sonra, “Annemle babam Konya’da bir barda tanışmışlar, evlenmişler. Sonra ben doğmuşum” satırını izleyen, “Annem konsomatris olduğunu benden yıllarca saklamıştı” açıklaması.
Sadece Yılmaz Güney’le anıları değil, bunca yıl susmuş olmasının nedeni de “konsomatris” kelimesiyle mühürlü olabilir.
Kitap da bir “O” var.
Adı, sanı, yaşı, mesleği belli olmayan bir “O...”
Yoksa satırlarında hiç “O” olmasaydı mı?
Nazım Hikmet belgeselini yaptığımda eşi Vera Tulyakova bir “O”dan söz etmişti.
Ölmeden önceki gece geç saatlere kadar Nazım Hikmet, Vera’ya “O”dan bahsetmiş, gözleri yaşarmış.
Belki de birkaç saat sonra gelen gazeteleri almak için sokak kapısını açtığında oracığa yığılıp hayata veda edişinin nedeni, “O” konuşmaları nedeniyle yaşadığı yüksek tansiyon olabilir.
Belgeselimde uzun süre düşünmüş ve “O” bölümünü yansıtmamaya karar vermiştim.
Anlattıklarının “O” ile ilgili bölümünü kesmiştim.
Elif’in kitabına dönüyorum.
Yılmaz Güney Fransa’ya kaçtıktan sonra, o da Fatoş Güney ve oğul Yılmaz Güney’le birlikte Fransa’da yaşamış.
Paris’te terapist ve pedagog...
İki de çocuğu var.
O çölde açabilmiş bir kaktüs çiçeği.

BRIGITTE BARDOT İLE GÖZ GÖZE
“FRANSIZ” diye mesele yapmayın. Hayatımın “en dişisi” Brigitte Bardot.
Sadece fiziği değil.
Doğası, sesi, sözcüklere yüklediği melodi, düşük dekoltesinden görünenler, babaetleri içinde yürüyüşüyle o bir “inanılmaz...”
Roger Vadim’in “Ve Allah Kadını Yarattı” filmi için seçtiği oyuncu olması bir rastlantı değil.
Nişantaşı Biber’de barın tam karşısında bu fotoğraf var.
Biber’e zaman zaman takıldığımda ona gülümseyerek şarap kadehini kaldırıyorum.
Avrupa’da, Amerika’da iş çıkışı doğrudan eve gidilmez.
Aşina bir barda dostlarla bir iki kadeh atılarak sinirler yumuşar, iş saatlerin gerginliği geride bırakılır.
Nişantaşı/Biber de öyle bir mekân.
Bunun ötesinde dost yüzler ve lezzetleriyle artıları da var.
Biber’in bir diğer işlevi “Etoile” meydanı gibi oluşu.
Geceye devam için bulvarlar oraya açılıyor.
Genellikle Emre Ergani’nin işlettiği “W Lounge”teki partiler ve yandaki Türkçe bar “Ses”e geçiliyor.
Sinema, tiyatro ya da bir davet öncesi de Brigitte Bardot ile göz göze gelmek hiç fena değil.

Haberin Devamı

Yılmaz Güney’in kaktüs çiçeği

KÜRESEL YÜZ
TEK bir kare fotoğraf, gösterildiği yere göre ne kapılar açtırmaz ki?
Dünyanın en popüler meydanlarından biri olan New York Times Square’de Avrupa kökenli bir marka için afişte fotoğrafı yer alan Tülin Şahin’e teklif yağdı.
1 haftada yaklaşık 40 markadan teklif...
Şahin bunlardan 10’u ile anlaştı.
Olayı bu sayfaya taşımamın nedeni Türklerin küresel başarılarına ışık tutmanın yanı sıra Türkiye’nin tanıtımı için de önemli oluşu.
Tülin Şahin, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Türkiye’nin yüzü” olarak seçildi.
Onun fotoğraflarının olduğu afişler ve TV klipleriyle turistleri çekmek amaçlı kampanyalar yapılmakta.
Yerkürenin önemli markalarının da yüzü olan bir Tülin Şahin’in etki katsayısı yükselecektir.