Büyük hesaplaşmaların komplo teorileri, siyaset kulislerinde yankılanıyor.
Böyle varsayımlarla hareket etmek, sakattır.
Yanlış yerden başlayan düşünce, doğruya varamaz.
Ve Türkiye'nin, böyle teorilerin deforme eden aynalarında yeni krizlerle ekonomisini birkez daha sarsmak lüksü yok.
O nedenle... Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın iki gündür üstüste dile getirdiği iddialara, siyasetin ve hukukun normallerinde bakalım.
Yılmaz'ın söyledikleri şöyle özetlenebilir.
". Adalete siyaset bulaşmıştır. Sadece polisin görev ve yetki alanına giren Ankara'nın ortasında, Beyaz Enerji için Jandarma'nın soruşturma yapmasının izahı yoktur.
. Beyaz Enerji davası, 4422'ye göre çıkar amaçlı suç örgütü kapsamına girer mi?
Böyle uygulamalarla olağanüstü yöntemler, yasaya aykırı olarak yaygınlaşabilir.
. Anavatan, siyasetten silinmek isteniyor."
Üç liderli Hükümet'te Başbakan Ecevit'in konumu "eşitler arasında birincilik" gibidir.
Bu bağlamda, Yılmaz'ın Başbakan türevi sayılabilecek düzeyde görev ve yetkileri vardır.
Kuşkularını ilgili kurumlarla paylaşabilirdi.
Örneğin Adalet Bakanı'yla, İçişleri Bakanı'yla, Jandarma Genel Komutanı'yla... Hatta gerekirse Ecevit'le ve Bahçeli'yle... Genelkurmay Başkanı'yla.
Yılmaz, yeni bir siyasetçi değil.
20 yıla yakın süredir fiili politikada.
O nedenle... Kaygılarını paylaşacağı adresleri elbette bilir.
Ama... Kaygılarını kamuoyu önünde tartışmaya açmıştır.
Neden?
"Daha iddianame açıklanmadan, savcılık soruşturma aşamasında bazı olası iddiaların, bulguların, sanık ifadelerinin medyaya sızmış ya da sızdırılmış olduğu", kamuoyunda tartışılarak bir bakıma "toplumsal yargı ortamının oluşturulduğu" kanısındadır.
Yılmaz'ın bir amacı, "partisi Anavatan, Ersümer, - bizzat ifade ettiği gibi - kardeşi, hatta kendisi için toplumda oluşturulmuş bazı tereddütleri gidermek" olabilir.
Gerçekten... Son yıllarda önemli siyasi virajlar, kamuoyu yaratılarak ya da kamuoyunun rüzgarıyla alınmakta.
Yılmaz'ın "yeni dosyalar için de aynı kaygıyı duyduğu ve kamuoyunun tek taraflı oluşmasını engellemek istediği" de düşünülebilir.
Kamuoyu, demokrasilerde en güçlü destektir.
Ama... Hukukun yolunu açmak için. Hukukun yerini almak için değil.
Ne kamuoyu abartılı oluşmalı... Ne de toplum vicdanı görmezlikten gelinmeli.
İkisinin arasında, hukukun sağlam ve güvenli çizgisi uzanır.
Sık sık tekrarlıyoruz, "hukukçu" değil "hukukluyuz."
Bu sütunda "savcılık, yargıçlık iddiası" olmaz.
Ama... Bu bağlamda, gene de - gerekli - birkaç satır...
Yılmaz'ın iddiaları, son aylarda kapalı devre başka konuşmalarda da gündeme getirilmekteydi.
Örneğin... Banka, rüşvet ve yolsuzluk suçları nasıl DGM kapsamına giriyor?
"Çete ve çıkar amaçlı suç örgütü" kavramlarında "cebir" unsuru bağlantıları nasıl yapılıyor?
Daha bir dizi soru...
Suları bulandırmak isteyenler elbette var... Fakat ciddi ve ağırlıklı hukukçular da bu soruları tartışmakta, uyarılarda bulunmaktalar.
Yasalar yeni olduğu için yorumlar da çok farklı.
Ama... Herhalde kısa bir süre sonra, soruların kendiliğinden cevaplanacağını sanıyoruz.
Çünkü... Davalar, Mayıs ayında başlıyor.
DGM, "görev ve yetki" konusunda kararını verecek ve gerekçesini açıklayacak.
İçtihat oluşacak.
Aslında kabuk değiştirme sancıları anlaşılmalı...
Birbirlerine "Siyamlı ikizler" gibi yapışık olan ekonomik yapı ve siyasi yapı da değişecektir.
Böyle gitmesi olanak dışı.
Daha önceleri olduğu gibi "devalüasyonla, para programıyla, birkaç basma kalıp ekonomik önlemle sorunların artık çözülemeyeceği" nihayet anlaşılmıştır.
Siyaset yeniden yapılanmadıkça, ekonomi, birkaç mali operasyonla çağdaş yörüngeye oturamaz.