Tanzimattan bu yana "kadının görüntüsüyle" modernleşmenin "yo yo" oyunu oynanıyor.Tıpkı bir parmağa takılan ucu lastikli topun, bir aşağı bir yukarı dikey sarkaç hareketi gibi "gelgit"ler hâlâ yaşanmakta. Kadın ne alafranga tüketen süs bebeği gibi, ne de fitne kuşkusu taşıyan ve o nedenle örtülü tutulan cinsiyet yüklü kimlikle tanınmalı... Profesör Göleden satırlarla yazıya girişin nedeni, "Milliyette yayını başlayan Türban, Tesettür, Moda dizisi ve pardösüden modaya resimaltıyla yansıtılan ünlü mankenlerin "tesettür defilesi" fotoğrafı... Arap ve İran İslam anlayışında kadına bakış şöyle:"Örtü (hicap) sosyal zorunluktur. Kadının iffeti, göreceği tecavüzden uzak tutulduğu orandadır. Bu uzak kalma için örtünmekten daha güvenilir yol yoktur. Bakmak, fitne şüphesi doğurur ve şehveti tahrik eder. Şehvetle bakmak haram işlenmesine yol açar. Kadının elbisesi vücut hatları belli olacak şekilde bedene yapışık olursa bakmamak gerekir. Haramlık fitne korkusundandır."Osmanlı döneminde, kadınların durumu giderek bu bağnazlık çerçevesine hapsedilmişti.Oysa, İslam öncesi Türklükte, kadın erkek eşitti...Ziya Gökalpe göre...Eski Türklerde "büyü" ve "din" güç dengesi kurmuştu. "Büyü" kadınların egemenlik alanıydı. Hatta Şamanlar, "büyü" kuvvetine sahip olduklarını göstermek için kadın giysileri giyer, saçlarını uzatır, seslerini inceltirlerdi. Eski Türkler tek karılıydı. Tesettür yoktu. Kadınlar hükümdar, elçi olabilirlerdi...İslamın kabulü ile birlikte Arap ve İran etkisi, kadınları eve kapatmış, tesettüre sokmuştur ve Tanzimata hatta 1. Meşrutiyete kadar taassup daha da koyulaşmıştır... Ancak, kadının, daha Cumhuriyet öncesinde, modernliğe yönelmesi, haklarını almaya başlaması, Türklük kültüründeki kökler nedeniyle olabilir. "Büyünün" yerini "modernleşme" almıştır. Hicap zaruret mi? Elbette kolay olmadı Atatürkün inkılaplarına zemin hazırlayan süreç.Çok direnişler oldu.Örneğin Eylül 1917de İstanbul duvarlarına şu bildiri yapıştırılmıştı: "Son aylarda başkent sokaklarında utanç verici modalar görülmektedir. Tüm Müslüman kadınlar eteklerini uzatmaya, korse giymekten sakınmaya ve kalın çarşaf giymeye çağrılmaktadır. Bu emirnamenin buyruklarına uymak için iki gün mühlet tanınmıştır."Ancak bu bildiri, Avrupaileşme akımının önünde duramamıştı. Tepkiler üzerine İstanbul sokaklarında duvarlara yeni bir emirname daha yaptırılmıştı."Genel Müdürlük, yaşlı, geri kafalı kadınların bir alt görevliyi kandırarak Müslüman kadınların eski modaya dönmelerini emreden bir duyuru yayımlatmış olmasından üzgündür. Bundan önceki emirnamenin geçersiz olduğu duyurulur." İki bildiri Tabii daha alınacak çok yol vardı.Prenses Seniha Sultan, bir arkadaşına mektubunda şöyle yazıyordu:"Küçük cariyem Fatma bir haber getirdi. Selim Beyin hemşiresi, Divan-ı Harp tarafından yargılanarak 3 yıl hapse mahkûm edilmiş; sebebi de, Kapalıçarşıda peçesini kaldırıp bir kadeh şarap içmekmiş... Ha ne diyordum? Evet, Hürriyet hareketi ilerliyor!".........Atatürk, devrimleriyle, sadece kadının üstündekileri değil, beyninin içindekileri de değiştirdi.Ama hâlâ "yo yo" oyunu sürüyor.Acaba "tesettür defileleriyle" 2005 Türkiyesi "yo yo"nun neresinde?Ancak, gene de Türkiyenin zamanla bu konunun da sorun olmaktan çıkacağı çizgide olduğuna inanıyorum.Not: Bu yazıda satırlar yansıttığım Profesör Nilüfer Gölenin MODERN MAHREM adlı kitabı, sorunu derinliğine inceleyen yapıtlardan biri. Metis Yayınları 1991 g.civaoglu@milliyet.com.tr Hürriyet hareketi ilerliyor