Güneri CIVAOĞLU
Anayasa Mahkemesi tarafından
RP'nin kapatılmasıyla,
İslamda reform tartışmaları aynı zaman kesitinde örtüştü.
RP'nin bırakacağı boşlukta İslami bağnazlıktan arınmış bir
Müslüman demokrat parti arayışlarının özlemi sezilmekte.
Ancak...
İslamda reform tartışmaları, farkında olunmadan
İslami siyaset ve daha katı anlayışlara doğru bir yörüngeye kayma tehlikesine açıktır.
Çünkü...
Dikkat ediniz...
Tartışmalar,
Kuran'a dönüş ve
İslamın daha sonraki yıllarında oluşan bazı tortulardan arınmak deyimleriyle yapılıyor.
Oysa...
Böyle bir
"kaynağa dönüş" süreci siyasi iktidarın, dine dayandırılmasıdır.
Şeriat Yasaları'nın uygulanmasıdır.
İşte,
kaynağa dönüş yörüngesi, böylece, bir bakıma
İslamda reform yerine, yüzyıllar içinde ve özellikle
Cumhuriyet'ten bu yana alınmış olan
mesafelerin ve
laisizm mevzilerinin elden çıkarılması riskini taşır.
Elbette...
İslamın doğuşundan sonraki yüzyıllarda, gerçekten
tortu diye anılabilecek birçok
bağnaz uygulama, dinimize
habis hücreler gibi yüklenmiştir.
Özellikle
siyasi eğemenliği güçlendirmek için
sultanlar ve
halifelere imtiyazlar sağlamak... Onlar adına
fetva veren
şeyhülislam'ları,
şeyhleri, hocaları, imamları, kadıları iktidar paylaşımında daha çok söz sahibi yapabilmek...
Halkı, kendi diliyle İslamı anlamak bilincinden uzaklaştırarak daha kolaylıkla yönlendirebilmek çabaları, yüzyıllardır oluşan tortuların başlıca amaçlarıydı.
Bunlar elbette temizlenmelidir.
Ama...
İslamın doğuşundan sonraki yüzyıllarda özellikle
Hz. Ömer gibi değerli isimlerin öncülüğünde, insanlığın gelişmesine uyum sağlayan bazı aydınlık yorumlar ve uygulamalar
bağnaz sertlikleri ve
köşeleri yumuşatıyordu.
İslamla, uygarlığın ve insanlığın gelişimi arasında bir ahenk sağlıyordu.
Parantezler açmayan,
ihtiyat ve
istisna notları düşmeyen toptancı bir
kaynağa dönüş yörüngesine kapılmak yanlış olur.
Uygarlık gelişmesine ayak uydurma amacını güden ve yüzyıllar boyunca oluşmuş bulunan güzel uygulamaların da silinmesine yol açabilir.
Yani...
Kaynağa dönüş olumlu yönlerinin yanı sıra, olumsuz boyutlarının da gözden kaçırılmaması gereken duyarlı bir kavramdır.
Aslında, İslamda reformu
Türkiye bundan
3 çeyrek yüzyıl önce gerçekleştirmiş bulunuyor.
Türkiye, din ile devlet işlerini ayıran
"laik devleti" benimsemekle muhteşem bir tarihi dönüşümü uygulamaya başlamıştır.
1 Kasım 1922'de saltanatı kaldırma kararı...
29 Ekim 1923'te
egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu ilkesine dayalı Cumhuriyet'in ilanı...
3 Mart 1924'te halifeliğin kaldırılışı...
Sonra...
1928'de
Anayasa'daki
"devletin dini İslamdır" ilkesinin iptali...
1937'de
"Anayasa'ya laik devlet" ilkesinin konuşu...
İşte
İslamda gerçek reform budur.
Çünkü...
Sorun böylece kökünden çözümlenmiştir.
Din ile
devlet işleri birbirinden ayrılmıştır.
Devlet üzerinde
halifelik, din adına ahkam yürütme ve
fetva verme ipotekleri kaldırılmıştır.
İnsanların,
Allah'la kendi vicdanları arasında engin ve kutsal bir inanç dünyası özgür ve dokunulmaz olarak bizlerin iradesine bırakılmıştır.
İşte bütün bu nedenlerle...
İslamda
"kaynağa dönüş" dahil bütün tartışmalar
laisizm çizgisinin
devlet, siyasi iktidar, yasalar alanına taşmaksızın sadece
inançlar ve
ibadet boyutunda kalmalıdır.
O bağlamda elbette,
kadınların cenaze namazı kılmaları gibi daha uygar uygulamaların yanındayız.
Kadın haklarının genişletilmesi ve kadınların erkeklerle birlikte yaşamın bütün boyutlarını eşit paylaşması, çağdaş insanlığın gereğidir.
Ayrıca...
Bu doğrultuda her uygulamanın, yorumun, yaklaşımın
bağnazlık ve
kara yobazlığı çözecek ışıklı girişimler olduğu kanısındayız.
Elbette...
Her konuda olduğu gibi bu girişimlerin de ölcüyü kaçırmadan, dengeli olması, toplumda büyük rahatsızlıklar yaratmaması gerekir.
Laik çizgiyle
Türkiye'de ve
dünyada İslami reforma kalıcı ve derin bir iz kazıyan
Atatürk için, haksızlıklara karşı tarihten birkaç satır...
Hem de
Anıtkabir'de yer alan
Atatürk'ün el yazısıyla...
"Muhammed, kendisi için hiçbir zaman asalet şerefi iddiasına kalkışmamıştır. O, boş teferruata ehemmiyet vermezdi; gayesine doğru tereddütsüz yürür ameli bir adamdı.
...... Ana ve babasının fakir halleriyle iftahar etti.
...... Muhammed namuskar, samimi ve menfaat fikrinden ari olarak ortaya atıldı. O'nun gayesi ırktaşlarının ahlak ve dinini ıslah etmekti.
...... Muhammed'in neşrettiği din, insanların kalplerinde derin bir ihtizaz uyandırdı.
O ölüp gittiği halde 13 asır sonra hala İslamiyetin kalplerde ihtizaz husule getirmekte olduğu hissolunuyor.
Bu harikanın sebebini..........."
Atatürk'ün kendi el yazısıyla bu satırlar,
O'nun
Hz. Muhammed'e ve İslama saygısının kanıtlarına sadece birkaç örnektir.
Fakat...
Türkiye'yi çağdaşlığa ulaştıracak olan yörüngenin
İslamda reform ve
bunun da laisizm olduğunu görmüştür.
Türkiye insanın büyük çoğunluğu da o inançtadır.
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr