17 Ağustos tarihli TIME dergisinde ilginç bir araştırma yayımlandı. Bu yazıyı okurken, futbolcu Emre Belözoğlu’nun İtalya’da oynadığı yıllardan “maç yemeği” anlatımını hatırladım.
Önce TIME’dan satırlar...
Özü şu:
“Her gün spor salonunda 1 ya da 2 saate odaklanan yoğun spor, zayıflatmıyor. Hatta bazı bünyelerde şişmanlamaya bile neden olabiliyor.”
Bu yazıyı güvendiğim bir doktor dostumla konuştum.
Yorumunu özetliyorum:
Film yönetmeninden düello çağrısı
GORAN Bregovic, İstanbul konserinde gene güzel izler bıraktı.
Müziği kadar onun orkestra yönetimindeki beden dili ve stili de bir estetik gösteri...
Onunla yıllar önce konser sonrası verilen bir “after party”de tanışmıştık.
Sırp anne ve Hırvat babanın Boşnak çocuğuydu.
Annemin Müslüman Boşnak olduğunu öğrenince sohbeti koyulaştırdı.
Kucağında tuttuğu bebeği çenesiyle işaret ederek “Onun da annesi Müslüman Boşnak” diyerek yanındaki eşini tanıştırdı.
Nasıl da sevecendi.
“O coğrafyadaki Müslüman, Hırvat, Sırp hepsi Boşnak” diyordu.
Sanat dünyası için Goran Bregovic ve ünlü sinema yönetmeni Emir Kusturica efsane ikiliydi.
Kusturica da kökeninde Müslüman Boşnak.
Arizona Dream ve Underground sinema dünyasını sarsan deprem gibi filmlerdi.
Emir Kusturica eksenli sohbet uzamıştı.
Cannes’da 2 Altın Palmiye, Berlin’de Gümüş Ayı ödülleri alan bu müthiş yönetmen, insancıl çıkışlarıyla da ünlüydü.
Örneğin...
1993 yılında Sırbistan’ın aşırı milliyetçi lideri Vojislav Seselj’i düelloya davet etmişti.
Ulaştığım bilgilere göre Belgrad’ın merkezinde güneşin tam tepede olduğu saatte Seselj’in seçtiği bir silahla... (Görünmezler arasına karışan kardeşim Ufuk Güldemir de Emir Kusturica gibi düelloya çağrılar yapardı.)
Gaddarlığıyla tanınan Seselj, birgün Kusturica’nın bu çağrısını “bir sanatçının ölümüne neden olmakla suçlanmak istemediği” gerekçesiyle geri çevirmişti.
Sanki binlerce masum Boşnak’ın kanına giren o değilmiş gibi.
Kusturica bununla da kalmamıştı...
Bu kez de 1995 yılında Belgrad Uluslararası Film Festivali’nde Yeni Sırbistan Hakları Hareketi’nin lideri Nebojsa Pajkic’i yumruklayarak yere sermişti.
Sırpların gaddarlıklarına karşı tavırlarıyla da kahramandı.
Dubrovnik’e bu son gidişimde Rixos Otel’inin genel müdürüyle yöreyi geziyorduk.
Ona Kusturica hakkında bu okuduklarımı söyledim.
Genel Müdür Mirco Begusic’in yüzü bir anda allak bullak oldu.
Eliyle havada ters bir itme hareketi yaptı.
“O artık bizim için yaşamıyor” mesajını veren bir konuşma yaptı.
Kusturica 2005 yılında Monte Negro’da (Karadağ) vaftiz olup Sırp Ortadoksluğa geçmiş. Emir ismini bırakmış, Nemanja Kusturica adını almış.
Boşnak gazetecilerin telefonuna bile çıkmıyormuş.
Belgrad’da oturuyor,
Gene eriştiğim bilgilere göre Boşnak kökenine bu ihanetini “Boşnakların 250 yıl önce can korkusuyla İslamiyete geçtiği ve zaten bütün Boşnakların eskiden Sırp ve Ortodoks oldukları” söylemiyle savunuyormuş.
Emir Kusturica’nın din ve isim değiştirmesine benim şahsen bir tepkim olmayabilir.
Ama... Bundan sonra yapacağı filmlerde onun gerçeklerini, bu kararındaki izleri bulmaya çalışacağım.
Acaba keskin Sırpların tehdidi mi?
TÜRK SİNEMASINDA OLAĞANÜSTÜ CANLILIK
1 Temmuz 2009-31 Mart 2010 arası “Fransa’da Türk Sezonu” bağlamında CAHIERS du CINEMA özel bir ek yayımladı.
Sinema editoryal yazısında “Çağdaş Türk sinemasının olağanüstü canlılığı bir gerçek” saptaması yer alıyor.
Fransa’da bile olmayan bir olguya işaret edilmekte:
“Önce Türk sinemasının kendi toplumundaki büyük süksesine” işaret edelim. Ayrıca...
Türk filmlerinin çok ender örneği görülen “yabancı filmlere çok fark yapan gişe hasılatı özelliğine” işaret edelim.
Birçok değerli artistin yanı sıra yeteneği tartışılmaz, Cannes Film Festivali’ndeki Altın Palmiye ödüllü yönetmen Nuri Bilge Ceylan, bu performansı ortaya koyuyorlar.
Elbette çeyrek yüzyıl önce Altın Palmiye alan Yılmaz Güney’den bu yana Türk sinemasının deney birikimi önemli.
Dergide Lütfi Ömer Akat, Metin Erksan ve Ömer Kavur da Türk sinemasının kilometre taşları olarak görülüyor.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın her yıl düzenlediği film festivalinin de sinemaya ve seyirciye katkıları vurgulanıyor.
Genç ve çağdaş Türk sinemasının daha iyi anlaşılması için bir film listesi ve anlatımı da dergide yer almakta; “Süt, Sonbahar, Tatil Kitabı, Okul Yolunda, Gitmek, Kader, Hayat Var, Dilop; Bir Yudum Su. (Bu sonuncu filmin yönetmeni Ahmet Zirek, Kürt kökenli bir sinemacı. Paris’te yaşıyor. Dergi, Zirek’in yanı sıra Almanya’da yaşayan Fatih Akın ve İtalya’da yaşayan Ferzan Özpetek’in büyük sükse yapan filmler yaptıklarını da belirtiyor.)”