Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Tayfun Talipoğlu’nun geçen cumartesi NTV’de yayımlanan programında, Sarıkeçili Yörük aşiretinin dağlardaki yaşam savaşı ekrana yansıtıldı. Sekiz yüzyıldır hayvanlarının peşinde dağlarda dolaşan, kıl çadırlarında yaşam mücadelesi veren aşiretin, sarı saçlı, mavi gözlü güzel mi güzel kız ve erkek çocuklarının yerleşik düzene geçme ve okuma özlemi insanın yüreğini titretiyor.
Genç bir erkek “Okuyacağım. Cumhurbaşkanı olacağım” deyince Talipoğlu soruyor. “Ne için cumhurbaşkanı olmak istiyorsun. Cumhurbaşkanı olup de ne yapacaksın?” Genç erkek cevaplıyor, “Terörü önleyeceğim...”
Kendileri okuyamayanlar, şimdiye kadar çocuklarını okula gönderemeyenler, çevrede yerleşim yerlerinde ev kiralayarak çocuklarının ilkokula gitmesini sağlama arayışına girmiş.
Talipoğlu ilkokul birinci ve ikinci sınıfa devam eden sarı saçlı, mavi gözlü yavrucuklara soruyor: 

“Burası mı güzel dağlar mı güzel?”
Çocuklar cevaplıyor:
“Dağlar güzel... Ama akşam olunca çadırda ışık yok. Televizyon yok... Hem ablalarımız, ağabeylerimiz okuyamadı... Biz öğretmen olacağız.”
Türklerin Orta Asya’dan büyük kafileler halinde göçü 900’lü yıllarda başladı. Alparslan’ın 1071 Malazgirt Savaşı’nı kazanmasından sonra çok sayıda Türk aşireti Anadolu’ya yerleşti.
Hayat bazıları için acımasız
Moğol istilasından kaçan Türk aşiretleri ve boyları Fırat üzerinden Anadolu’ya geldi. Bir kısmı Urfa yöresinde yerleşti. Diğerleri Eskişehir, Bilecik, Bursa ve Konya yörelerine dağıldı.
Selçuklu Devleti zamanında Türk oymakları ve Türkmenler (yörükler) Selçuklular tarafından küçük bölükler, 40-100 evlik obalar halinde parçalanarak değişik bölgelere gönderildi.
Sarıkeçili, Karakeçili, Kızılcakeçili, Saruhanoğlu aşiretleri Antalya yöresine yerleştirildi.
Bu aşiretler “Yörük” aşiretidir. Aşiret mensupları Türktür. Kökenleri Orta Asya’dır. Yörük deyimi, bir “yaşam biçimi”ni ifade eder. Yörükler “konar-göçer”dir. Kendi yaşamlarını değil, hayvanlarının otlayacağı yerleri düşünürler: Otlağı bol, havası güzel yerlere konar, sonra göçerler.
Sarıkeçili aşireti yaz aylarında Konya ve Karaman yaylalarında yaşar. Kış aylarını Mersin’in Silifke ilçesi çevresinde (Yeşilovacık, Akdere beldeleri) ile Aydıncık ilçesinde geçirir. 

Yoksulluk/çaresizlik başa bela
Osmanlı döneminde aşiretlerin “mecburi iskân”ına çalışılmış, Sarıkeçili aşireti 1887 yılında Kisecik’te mecburi iskâna tabi tutulmuş ise de aşiret üyelerinin büyük kısmı geçim derdi nedeniyle göçebeliğe devam zorunda kalmıştır. (Kise kelimesinin anlamı “çok fakir/çok yoksul” demektir. “Cik” ise küçültme ekidir. Karaman‘ın Kisecik kasabası “Çok fakirden de fakir”lerin yaşadığı bir yerleşim alanı iken, şimdi AB fonlarının da desteğini sağlayarak gelişme çabası içinde. DPT’nin desteğiyle sulama projesinin uygulanmasına çalışılıyor.)
Dönelim dağlarda gezen Sarıkeçililere... Acaba onların 8 yüzyıldır dağlarda gezinmeleri “kendi tercihleri olan bir yaşam biçiminden” mi, yoksa “mecburiyetten“ mi?
Ormanların korunması, yerleşim alanlarının gelişmesi, tarım alanlarının büyümesi sonucu, otlakların giderek yok olmasına rağmen, giderek azalan sayıda keçiyi dağda gezdirerek ekmek parası peşinde koşmanın “alternatifi” nedir?
8 yüzyıldır göçerlerin iş ve aş imkânı bulamamalarında, yerleşik düzene geçememelerinde Osmanlı ve cumhuriyet dönemlerinde uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların suçu ve vebali yok mu?
(Hacettepe Üniversite öğretim üyelerinden Prof. Dr. Cihat Özönder (yıl içinde kaybettik) Dr. Erdal Aksoy ve Dr. Gökhan Kötürk’ün “Son Konar-Göçerlerin (Sarıkeçili yörüklerinin) Sosyal-Kültürel Yapısı” başlıklı kitabını tavsiye ederim.)