Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türkiye - IMF ilişkileri gündeme geldiğinde kamu kesiminde de, özel kesimde de ortak bir bekleyiş ortaya çıkar, "- Abi, bize ne kadar para verecekler?" On sekizinci defa "Vallaha da billaha da biz bunları yapacağız" diyerek, yazdığımız mektubu onaylayan IMF’nin Türkiye’ye kısa sürede 9 milyar dolar göndereceği haberi sevinç yarattı... Krize neden olan kamu açığını bu krediler ile kapatabilecek miyiz?
Prof. Dr. Oktay Yenal, "Bu tür krediler ile açığı kapatmak ve de krizden çıkmak zor. Kredi miktarının büyüklüğüne kapılınca IMF programının dizaynının (kurgusunun) yanlışlığı gözden kaçıyor. Yanlış kurguya dayalı program ve bu programa dayalı uygulamaları başlatacak niyet mektubu, krize çözüm getirmiyor" diyor.
Prof. Dr. Oktay Yenal’ın söyledikleri "pişmiş aşa soğuk su katmaya benziyor" ama, bakınız neler söylüyor: "IMF programındaki dizayn (kurgu) hatası başımıza iş açacak. IMF’den gelecek büyük kredi başımıza gelecekleri ancak erteler..."

• İç açık devletin, gelirinden fazla harcamasından doğuyor. Dışarıdan alınacak kredilerle iç açığı kapatmaya çalışmak daha büyük sorunlar yaratabilir. İç açık Türk lirası ile ödeme gerektirir. Bunu yapmak için IMF’den gelen dolarlar Türk Lirası’na çevrilirse emisyon artar. Para basarak iç borcu ödeyecek iseniz IMF’den borç almaya ne lüzum vardı?
• 2001 programında saptandığı gibi, "IMF parası gerekli çünkü o dövizleri piyasaya satar, artmış olan emisyonu geri emeriz", derseniz ve bunu yaparsanız sorun çözüldü sanmayın. Dış parayı ekonominin hazmetmesinin güçlükleri var. Artan döviz mevduatı - ki şimdi toplam mevduatın yarısını geçti - da piyasadaki mal ve hizmet talebini artırır ve enflasyonu kamçılar. Öte yandan da (son aylarda olduğu gibi) piyasadaki döviz bolluğu yüzünden döviz fiyatı düşer, ihracat yavaşlar, ithalat hızlanır, dış açık büyür. Zaten iktisadın değişmez kanun var: Dış finans kaynaklarını reel ekonomiye içermek ancak ithalatın ihracattan büyük olması - yani dış açık ile mümkün.
• 2001’de olanlara bakalım: IMF’den büyük miktarda borç aldık; Merkez Bankası bunu TL’ye çevirip Hazine’ye verdiği kredileri artırdı (+ 21 katrilyon TL); emisyon artışını döviz satarak yavaşlattık (emisyondaki artış ancak 1.8 katrilyon oldu fakat döviz mevduatı 25 katrilyon (% 80) arttı, kamunun iç borcu 51 katrilyondan 122 katrilyona yükseldi. Bu manzara iç açıcı değil, diyor.
Prof. Dr. Yenal, London School of Economics ve Chicago üniversitelerinde okumuş, İktisat Fakültesi, Boğaziçi ve Princeton üniversitelerinde ders vermiş bir hoca. DPT’de Ankara deneyimi, Dünya Bankası’nda Washington deneyimi, Dünya Bankası temsilcisi olarak Hindistan’da ülke deneyimi, Filipinler’de bankacılık reformu deneyimi var.

IMF 2000 programı hakkındaki görüşlerini 5 Ocak 2001’de bu sayfada yayımlamıştım. "Bu programda dizayn hatası var. Zaten değerlenmiş TL’yi yavaş değer kaybeden bir çapaya bağlamakla, süregiden yüksek enflasyona rağmen ucuz döviz garanti etmekle hata yapılıyor. Dışarıdan sıcak döviz akımı başlayacak, bu da başımıza iş açacak" demişti. Dediği oldu.
Yenal, yeni programa göre Merkez Bankası kredileri hızla artarken emisyon artışını yavaşlatmak için Merkez Bankası’nın döviz satarak emisyonu geri emmesi politikasının tehlikesini şöyle anlatıyordu: "TL’nin değer kazanması, ithalatta artış, ihracatta durgunluk, sonuçta dış açığın büyümesi demektir." Dediği oldu. Döviz fiyatı gümbür gümbür aşağıya indi. Henüz ihracat ve ithalattaki olumsuz gelişmeden kimse kaygı duymuyor. Nasrettin Hoca’ya ne demişler: "Damdan düşeceğimi bildin... Ne zaman öleceğimi de söyle!.." İşte o biçim...