Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Olayların içinden "Türkiye'yi haritadan silmek o kadar kolay mı?" şeklinde manşet atan Financial Times gazetesinin haberine göre, "Euro'lardan Türkiye'nin çıkarılmasının 7 Haziran 2005 tarihinde Avrupa Konseyi'nde maliye bakanlarının yaptığı bir toplantıda kararlaştırıldığını ortaya çıkaranlar ve de Türkiye'nin tekrar yer almasını savunanlar, Avrupa Parlamentosu'nun iki İtalyan milletvekili Marco Cappotto ile Marco Panelli."25 Eylül 2007 tarihinde FT'deki haber bir gün sonra bizim gazetelerimize de yansıdı. Ama işte o kadar. Hükümet görüşünü öğrenemedik.Hükümetin bu "Türkiye'nin haritadan silinmesine karar verilen" 7 Haziran 2005 tarihli toplantıdan haberi olup olmadığını, haberi olmuş ise, Türkiye'nin haritadan silinmemesi için neler yaptığını öğrenemedik. Financial Times (FT) gazetesindeki bir haber sayesinde, AB Komisyonu'nun AB para birimi euro'nun arka yüzündeki haritalardan Türkiye'yi çıkardığını öğrendik. AB'nin para birimi euro'nun ön yüzünü her ülke kendi belirliyor. Arka yüzü ise her ülkede benzer şekilde basılıyor. Arka yüzdeki haritada başlangıçtan beri (ucundan da olsa) Türkiye yer alıyor. Gelecek yıl tedavüle girecek yeni euro'ların ise arka yüzündeki harita değiştiriliyor. İşte Türkiye'nin çıkarıldığı harita bu harita.Türkiye euro'nun arka yüzündeki haritada yer almış-almamış ne olur? Çok şey olur. Bu AB çevrelerinin Türkiye'yi uzun dönemli ve radikal biçimde dışlamalarının işaretini veriyor.Türkiye'nin haritadan çıkarılmasını bizim 2 yıl sonra, gazete haberinden öğrenmemiz AB ile ilişkilerin ne kadar kopuk olduğunu gösteriyor. Olan bitene bizim hükümetimizden ve Başmüzakerecimizden ses çıkmazken, iki İtalyan parlamenterin bizim için çırpınmaları bu konudaki ilgisizliğimizin ciddiyetini ortaya koyuyor. Avrupa Birliği'ne (AB) üye ülkeler Türkiye'yi "sevmiyor-istemiyor" diyerek, hükümet de AB'yi gündemden çıkarmışa benziyor.AB ile tam üyeliği hedef alan müzakereleri başlatma başarısını gösteren hükümet, bunu yeterli görüyor ki, şimdilerde ilişkiler tek yönlü hale geldi. AB ülkeleri, "aba altından sopa göstererek" Türkiye'yi beklentileri doğrultusunda "yeniden yapılandırıyorlar". Olan bitenden haberimiz yok Önceki hükümet AB'ye ilgisini giderek yitirmişti. Yeni hükümetin de AB konularına ilgi göstereceği konusunda hiçbir işaret yok. Başmüzakerecilik sorumluluğu, yeni hükümette de, "boş zamanlarda yapılabilecek ek bir görev" olarak küçümsenmiş durumda.Aday ülkelerin başmüzakerecilerinin neler yaptığı, nasıl çalıştığı biliniyor. Başka ülkelerin başmüzakerecinin sorumluluğu altında sorumlu kadrolar Brüksel'e kamp kuruyordu. AB ile ilişkileri sıcak tutmak için, ülkelerinin menfaatini korumak için, ülke ülke dolaşıp duruyordu.Başmüzakerecilik görevini sürdürecek olan Sayın Babacan'ın eski hükümette diğer sorumluluklarından AB konularıyla meşgul olmaya vakti kalmıyordu. Yeni hükümette Dışişleri Bakanlığı'nı yaparken (boş zamanlarında ek iş yapar gibi) başmüzakereci olarak AB işlerini de yürütmesi hemen hemen imkânsız.Bu işin yetenekle, kapasiteyle ilişkisi yok. Dışişleri Bakanlığı da, başmüzakerecilik de tam mesai isteyen ciddi işlerdir. Bir fani ne kadar yetenekli olursa olsun, ne kadar kapasitesi olursa olsun, iki sorumluluğu birden yürütemez.Hükümet AB ile ilişkileri canlı tutmaya, geliştirmeye, bırakınız canlı tutmayı ve geliştirmeyi, hiç olmazsa kazanılmış hakları kaybetmemeye niyetli ise, tek sorumluluğu başmüzakerecilik olan bir kişiyi belirlemek ve teknik kadronun oluşmasını sağlamak zorundadır. guras@milliyet.com.tr Başmüzakerecilik ciddi iş