Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Depremin şiddetini Amerika bildiriyor. Depremin faturasını Almanlar tahmin ediyor. Yıkılan ev sayısını İngiliz gazetelerinden öğreniyoruz. Ölü sayısını Fransızlar veriyor.
Böyle bir tabloda, hükümetin ve TBMM'nin öncelik verdiği konu mafyaya ve çetecilere af çıkarmak. TBMM'nin saygın milletvekilleri gece gündüz uyumadan affı çıkarıyor. Sonra yorgunluktan kendi kendilerine bir ay tatil verip Ankara'dan kaçıyor. Deprem yörelerinde zarara uğrayanların yanına değil, deniz kıyısına tatile koşuyor.
Af çıkaranlar aftan kimin, kimlerin ve kaç kişinin yararlanacağını bilemiyor. Kimin ve kimlerin yararlanacağını yerli gazetelerden okuyor. Kaç kişinin yararlanacağını İngiliz "Independent" gazetesi yazıyor.
Hüümet çetecilere, mafyaya, banka soyanlara, halkı sövüşleyenlere af çıkarma telaşı arasında para bulmak için de yanlışlar yapıp duruyor...
Deprem vergisi getirmeye kalkıyor... Yanlışı fark edip geri dönüyor. İçeriden ümidi kesince dışarıya saldırıyor. ABD garantisi ile tahvil çıkarmaya kalkıyor.
İçeride deprem vergisi hayali nasıl fiyasko ile sona erdi ise, dışarıda ABD garantili dış borçlanma hayali de fiyaskodur. Hem de büyük fiyaskodur.
Ercan Kumcu, Ankara'da uzun yıllar önemli sorumluluklar üstlenmiş deneyimli bir bürokrattır. Dış kredi ilişkilerini çok iyi bilir. Hürriyet'teki köşesinde dün uyarıyordu: Dış borçlanmada ABD garantisi istemek Türkiye'ye iyilik değil kötülük getirir... Ben de ekleyeyim... Bu kötülük öyle bir kötülük olur ki, yıllar boyu Türkiye bunun altından kalkamaz.
ABD garantisi ile borçlanmanın ne demek olduğunu ve zararını anlatayım.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti dış kredi ihtiyacını genelde dünya para ve sermaye piyasalarından karşılar. IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlar ve uluslararası finans kurumları başka ülkelere olduğu gibi Türkiye'ye de belli amaçlara dönük, sınırlı ölçüde ve genelde sembolik nitelikte kredi verirler. Esas kaynak para ve sermaye piyasalarıdır.
Bu piyasalarda para boldur. Fakat bu piyasalar bir ülkeye kredi verirken o ülkenin borçlandığında, ana parayı ve faizi geri ödeme gücüne bakarlar. Bu konudaki şüpheler, faizi yükseltir. Türkiye'nin ekonomik ve politik durumundaki sarsıntılar nedeniyle kredi verenler gözünde "güveni sarsıldı". Türkiye'ye uzun vadeli kredi veren yok. Kısa ve orta vadeli kredi verenler ise, yüksek faiz ile kredi veriyor.
Hükümetin aklını çelenler diyor ki, "Daha önce bir iki örneği görüldüğü gibi, ABD hükümeti Türkiye'ye garanti versin. Türkiye de bu garanti ile 5 - 10 yıl vadeli tahvil çıkararak 5 - 10 milyar dolar kredi bulsun."
ABD'nin normal olarak böyle bir garantiyi vermesi zordur. Diyelim ki, ABD böyle bir garantiyi verdi... Bu garantiye dayalı olarak Türkiye'nin dış piyasalardan borçlanmaya gitmesi, bundan sonra kamunun, bankaların, özel sektörün dış kredi kullanımını zorlaştırır. Çok pahalı hale getirir.
Dış piyasalar Türkiye'nin her borçlanma girişiminde ABD garantisi benzeri bir "kefil" aramaya başlar. Bu verilemeyince de faizin üzerine anormal ölçüde risk primi bindirir. Türkiye dışarıdan kredi bulamaz duruma gelir.
Sayın okuyucularım, görüyorsunuz şu anda önemli olan para değil, akıldır.