Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AKP’ye verilen oylar büyük ölçüde ekonomide olan bitenden memnuniyetin ifadesidir.
Oy sandığına, oy vermeye giden 2 kişiden biri, ekonomide olan bitenden memnun ki oyunu AKP’ye verdi.
Kimlerdir bu AKP’ye oy verenler?. Ayşe Hanım Teyzemler, Ali Rıza Bey Amcamlar, Çiftçi Recep, İşçi Memed, Bakkal Coşkun, Elektrikçi Vedat, Sanayici Mustafa Bey, İhracatçı Cahit Bey.
Halbuki daha düne kadar Ayşe Hanım Teyzem sık sık beni arıyor, geçim sıkıntısından söz ediyordu. Ali Rıza Bey Amcam, oğluna iş bulamadığı için dertlenip duruyordu. Çiftçi Recep ürününün para etmemesinden yakınıyordu. İşçi Memed asgari ücretten düşük aylıkla sigortasız çalıştığı için mutsuzdu. Bakkal Coşkun satışların yarı yarıya düştüğünü söylüyordu. Sanayici Mustafa Bey, Çin mallarından şikâyetçi idi. İhracatçı Cahit Bey ucuz döviz yüzünden mal satamıyorum diyordu.
Sadece onlar mı? Anadolu’da şehir şehir gezdiğimde, şikâyet dinlemekten yüreğim daralıyordu. Esnaf, sanayici, kamyoncu, otobüsçü dertli idi. İstanbul’da dolmuşta, sokakta, çarşıda, pazarda bana “merhaba” diyenler ardından şikâyete başlıyorlar, sonra da “Yaz bunları yaz... Korkmadan, çekinmeden yaz...” diyerek bana görev tevdi ediyorlardı.

Söylem başka, eylem başka
Ben de şikâyetlerden kendime vazife çıkararak gazetemizin bu sütununda Ayşe Hanım Teyzem’in ve diğerlerinin şikâyetlerini siz okuyucularıma aktarıyordum.
Aaaa... Bir de ne göreyim. Bana ekonomiden yakınanlar, bana “Yaz bunları yaz. Korkmadan yaz” diyenler, seçimde AKP’ye oy vererek, ekonomiden memnuniyetlerini açık ve seçik olarak ifade etmişler. Halkımızın söylemleri (yakınmaları) ile eylemleri (oyları) arasındaki çelişkiyi görünce şaşırdım kaldım.
Anlıyorum ki, ortada bir “fuzuli vekâlet” durumu var. Fuzuli vekâlet nedir diye merak edeceklere “gerçek bir hayat hikâyesi”ni aktaracağım.
Bu hikâyeyi rahmetli Uğur Mumcu kardeşimizden dinlemiştim. 1971 yılında Uğur Mumcu kardeşimiz ve Prof. Dr. Uğur Alacakaptan kardeşimiz, Ankara’da Mamak Askeri Cezaevi’nin “Arka hücresinde tutuklu” bulunuyorlar. Sayfa sayfa suçlamaların özeti “işçi haklarını savunmada, işçinin sefaletini dile getirmede” biraz ileri gitmeleridir... “Arka Hücre”ye gazete sokmak bile yasaktır... Bir gün her nasılsa ellerine eski tarihli bir Günaydın gazetesi geçer.. “Dışarıda acep neler olup bitiyor” diyerek iki Uğur’lar merakla başlarlar sayfaları çevirmeye. Kocaman resimli bir haber: “İstanbul’da Galata Kulesi’nin gece kulübünde DISK Yönetim Kurulu üyeleri toplanmışlar, hem işçi meselelerini mütalaa ediyorlar, hem de dansöz oynatarak felekten bir gün geçiriyorlar...”

“Fuzuli vekâlet” durumu var
Uğur Mumcu kardeşimiz, Prof. Dr. Uğur Alacakaptan kardeşimize dönüyor: “İşçi sınıfına vekâleten biz Ankara’da hapiste yatıyoruz. Onlar İstanbul’da Galata Kulesi’nde dansöz oynatıyorlar... Bu işte bir terslik var ama acaba neresinde?” diye soruyor.. Alacakaptan (hoca) hukuki bir durum değerlemesi yapıyor: “Buna fuzuli vekâlet derler. Bizi kim vekil tayın etti ki? Kendi kendimize işçi kardeşlerimizin vekilliğine soyunduğumuza göre cezamıza razı olmak zorundayız” diyor.
Sayın okuyucularım, “işte o biçim!”. Ekonomi yazarı olarak bizler de yazıp duruyoruz. Halkın durumu iyi değil. Köylü, işçi kötü durumda. Sanayici, ihracatçı dertli... Sanki onlar tarafından vekil tayin edilmişçesine, onlar adına onu eleştiriyoruz, bunu eleştiriyoruz..
İktidar partisi politikacıları bunları yazdığımız için bize kızıyorlar. Bozuluyorlar. Azarlıyorlar. Geç de olsa durum ortaya çıkmıştır. Bundan sonra dikkatli olmak gerektiğini anlamış bulunuyorum..
(Bunları yazıyorum ama... Fazla bir şeyin değişeceğini de sanmıyorum. Gene Ayşe Hanım Teyzem beni arayarak ağlaşmayı sürdürecek. Gene ben dayanamayıp, onun dertlerini yazıya dökmeyi vazife bileceğim... Hayat bu... Böyle başladık, böyle gidecek... Hem de ortada bir gerçek var. Oy veren iki kişinin biri evet dedi ama, öbürü de hayır dedi.)