Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Temmuz ayında başlayan balık avlama yasağı dün gece yarısı sona erdi. Saat 24.00’te balıkçılar "Ya Allah... Ya Bismillah" diyerek ağlarını denize saldı. Bugünden itibaren balıkçı tezgahlarını palamut balıkları süsleyecek... Arkadan lüfer ve uskumru çıkacak.
İki aylık av yasağı döneminde sadece sandallardan olta ile avlanmaya izin veriliyordu. Balıkçı tezgahlarındaki balıklar, ya olta balığı ya çiftlik balığı, ya da "kaçak avlanan" balıklardı.

Türkiye’de yaklaşık 50 bin kişi balıkçılık yapıyor. 30 bin kişi de dolaylı olarak bu sektörden para yiyor.
Denize çıkan, tekne ile balık tutarak ekmek parası çıkaranların sayısı 35 bin dolayında. İç sularda 10 bin, çiftliklerde 5 bin kişi balıkçılık yapıyor.
Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi öğretim görevlisi Sayın Ömer Faruk Kara’nın bir araştırmasında yer alan bulgu ve bilgilere göre, yılda 600 bin ton dolayında balık tüketiyoruz. Bu balıkların yüzde 80 - 82 dolayındaki bölümü denizlerden, yüzde 10’u göl, akarsu, baraj gibi iç su kaynaklarından, yüzde 8 - 9’u çiftliklerden (deniz ve iç su kaynaklı balık çiftliklerinden) geliyor.
Çiftlik balıkçılığı denilen "balık yetiştirme" faaliyeti son yıllarda hızlı gelişti.

Deniz kıyılarında veya iç sularda balık üretim tesisleri kuruldu. Deniz kıyılarında deniz suyu ile yetiştirilen "çipura balığı" miktarının yılda 15 tonu, "levrek balığı" miktarının 17 bin tonu aştığı belirtiliyor. Bu rakamlar büyük rakamlar. Denizden avlanan "istavrit balığı" miktarının 22 bin ton olduğu dikkate alınır ise, çiftliklerde üretilen çipura ve levrek miktarının önemi daha iyi anlaşılır. İç sulardaki çiftliklerde yetiştirilen alabalık miktarının (gerçek alabalık değil de, gökkuşağı denilen türü) 4 bin tonu aştığı tahmin ediliyor.
Rakamlar doğru ise, yakında çiftlik balıkları üretimi, deniz balığı üretimini yakalayacak, hatta geçecek demektir.
Dün sabah İstinye’deki balıkçılar çarşısında Cevahiroğlu ve Kaptanlar balıkçısına uğradım. Bugün için hazırlık başlamıştı. Dükkanın fayanslarını yeniliyor. Tezgahı düzenliyordu. Trabzonlu Mustafa Cevahiroğlu’nun çocukları Nedim, Hayri ve Serkan ile, Rizeli Kaptan Ahmet, "Hocam" dediler, "Denize açılmadan büyük konuşmak doğru değil ama, bu yıl balık bol olacağı benziyor... Balık bol olsa da halkımız ucuz ucuz balık yiyebilse!.."

Halkımızın ucuz ucuz balık yiyebilmesi acaba neye bağlı? Balıkçılar Cemiyeti eski başkanlarından Ömer Yiğit, "Balığın fiyatı önce balıkçının tekne taksidi ile mazot faturasına, sonra da kabzımalın insafına bağlı" diyor.
Balıkçı tutabildiği balıkları kasalara doldurup balık halinde kabzımala teslim ediyor. O andan itibaren balıkla ilgisi kalmıyor. Onun tek bekleyişi, kaça satmış ise kabzımalın teslim aldığı balığa karşılık bir an önce ödeme yapması... Tüketici kabzımalı değil balık satıcısını tanıyor. Balık satıcısı da kabzımaldan aldığı fiyata, kendi firesini, karını koyarak fiyatı belirliyor.

Eskiden balık sadece kıyı yerleşim bölgelerinde yaşayanların yiyeceği idi. Ulaşım ve soğuk hava donanımlı pazarlama sistemleri geliştikten sonra iç bölgelerde yaşayanlar da taze balık yeme imkanına kavuştu... Balık mevsimi üreticisiyle, tüketicisiyle tüm halkımıza hayırlı olsun. (Sakın, "balık pahalı" diyerek hemen yakınmaya başlamayınız... Pahalısı da var, ucuzu da var. Bulabilir iseniz hamsi yiyiniz. Hamsi yok ise istavrit her mevsim bulunur. İstavrit denizin "fasulyesi"dir... Bana göre, en lezzetli balıktır. Az kullanılmış, kızgın ayçiçek yağına atınız. Kıtır kıtır olsun... Tadına doyulmaz!..)