Beş banka daha fona devredildi. Defter kapadı mı? Hayır... Defter gene açık... Kamuoyu gene bekleyişini sürdürecek. Sıradaki diğer bankalara bakalım sıra ne zaman gelecek?
Madem ki, bu krizin temelinde "bankacılık sistemindeki hastalık" var. Madem ki, sistemin kangren olan bir kolu kesilecek. Kol bir defada kesilir. Bir gün iki parmak, öbür gün üç parmak, bir ay sonra el, dört ay sonra kolun yarısı... Taksit taksit ameliyat yapılır ise, kangren ilerler. Hastalık koldan vücuda atlar... Öbür kola geçer... İşte olan biten budur.
Devirlerin hiçbiri sürpriz değil... Sokaktaki adam bile hangi bankanın nasıl durumda olduğunu bilir hale geldi. Bir yıl önce İstanbul’da Karaköy’den Şişhane’ye Bankalar Caddesi’ndeki avizecilerin önündeki kaldırımda sohbet eden sırt hamallarının "hangi bankaların batacağı konusundaki konuşmalarına" ve de liste yapmalarına şahit olmuş ve bunları da bu sütunda sayın okuyucularıma aktarmıştım. İlginç olan bir yıl önce sırt hamallarının sokakta bağıra çağıra listeye isimlerini yazdıkları bankaların teker teker batması... Pardon, batar gibi olunca sahiplerinin kucağından alınarak, halkın sırtına bindirilmesi!..
Bankalar Caddesi’ndeki sırt hamallarının batacak bankalarla neden bu kadar ilgilendiklerini anlayamamıştım. Yük taşımaktan imanları gevreyen zavallı hamallar, bu bankaların faturasının halkın sırtına yükleneceğini, halkın bu yükün altında ezileceğini taaa o günlerden görmüşler... Meğer ki onun telaşında imişler.
Sırt hamallarının "batacak durumda olduklarını" bir yıl önce fark ettikleri bankalar nasıl oluyor da "serseri mayın" gibi ortalıkta dolanıyor? Fatura ödenemeyecek boyuta gelince, Devlet Baba’nın kucağına yıkılıp kalıyor.
Sokaktaki yük hamallarının batmakta olduğunu gördüğü bu bankaların durumunu Bankacılık Üst Kurulu nasıl fark etmiyor?
Sokaktaki yük hamallarının batmakta olduğunu gördüğü bu bankalara Ayşe Hanım, Fatma Hanım nasıl parasını emanet ediyor. Diyelim ki Ayşe Hanım, Fatma Hanım cahil. Ya bu bankalara para yatıran diğer bankalar, şirketler? Onlar da mı cahil? Gelelim soruların cevaplarına:
(1) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (Üst Kurum) yaralandı. Kuruluş kanununda, "Başkan ve üyelerinin görev süresi 6 yıldır. Süre dolmadan görevlerine son verilemez" güvencesi olmasına rağmen, üyeler bir başka kanun ile değiştirildi. Çalışma güvencesi olmayan bir Üst Kurul risk almakta, sorumluluk üstlenmede çekingen kalır. Olan budur. Üst Kurul sorunlu bankaları kapatmakta, fon kapsamına almakta çekingen ve yavaş davranmakta, fon kapsamına alınanların satış ve tasfiyesinde aynı davranışı sürdürmektedir.
(2) Bankalardaki yüzde yüz devlet güvencesi uygulaması faturayı büyütmektedir. Ayşe Hanım ve Fatma Hanım için yüzde yüz güvence savunulabilir... Ama batan bankalardaki ticari mevduat ile bankalar mevduatı ve bu bankaların her türlü borçları ile ilgili yüzde yüz devlet güvencesi yanlıştır.
Gelelim genel duruma: vaziyeti bozuk bankaların durumunu en önce devlet öğreniyor. Biliyor. Ama hükümet ve Üst Kurul, "şu ellenir ise bu olur, o ellenir ise şu olur" diyerek yıllar, aylar önce kapatılması gereken bankaları kapatamıyor. Risk büyüyünce de kapatacak yerde fon kapsamına alınarak tüm riski halkın sırtına yüklüyor.
Kapatılamayan, fon kapsamına alınan bankalara devlet, halkın kesesinden devamlı para akıtmak zorunda kalıyor. Bu bankaların tasfiyesi sorun oluyor. Tasfiye sırasında da "şuna satılsa söz olur, buna satılmasa gönlü kırılır" gibi doğru olmayan uygulamalar ortaya çıkıyor.
Sonra da Türkiye ele güne rezil oluyor... IMF Başkanı taaaa Washington’dan mektup yazarak, hangi bankanın nasıl kapatılacağı konusunda Türklere akıl vermek zorunda kalıyor.
Çelebi böyle olur, bizde banka sisteminin yeniden yapılanması dediğin!..