Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Krizden sonra ilk sendikasyonu önceki gün Türkiye Ekonomi Bankası (TEB) gerçekleştirdi. Uluslararası 17 bankadan dolar karşılığı 245 milyon dolar kredi aldı. Açıklamaya göre 1 yıl vadeli kredinin maliyeti libor + 2 oldu.
Dün de Garanti Bankası Londra’da bir borç yenilemesi gerçekleştirdi. Uluslararası 20 bankadan dolar karşılığı 575 milyon dolar kredi aldı. 1 yıl vadeli kredinin maliyeti libor+ 2 olarak açıklandı.
2008 yılının başından krizin ortalığı kasıp kavurduğu ekim ayına kadarki dönemde bankalarımız 6.6 milyar dolarlık sendikasyon gerçekleştirmişti. Bunun azı yeni döviz kredisi, çoğu eski döviz borçlarının yenilenmesi şeklinde olmuştu.
Yıl sonuna kadar 9 bankamızın toplam 4.6 milyar dolarlık sendikasyon kredisinin vadesi gelecek..
2009 yılında 13 bankamızın 22 sendikasyon kredisinin vadesi gelecek. Bunların toplamı 9.4 milyar dolar. Bankalarımız bu kredileri yenileyemezse ödemek zorunda kalacak
Bankalarımız, dışarıda esen kriz rüzgârları nedeniyle vadesi gelen kredilerin tekrar yenilenmeyebileceği endişesiyle uzun süredir huzursuz. Bu huzursuzluk sonucu (1) Piyasadan döviz topluyorlar. Bunun sonucu dövize talep artıyor, döviz fiyatı gereksiz şekilde dalgalanıyor. (2) Bankalarımız reel ekonomiyi kredilendirmekte çekingen davranıyor.

Olanlar moral verici
İki bankamızın, krizin bu belirsizlik ortamında sendikasyon kredilerini yenilemeleri, hem de beklenenden düşük maliyetle yenilemeleri sadece bu iki bankaya değil önce tüm Türk banka sistemine, sonra da ekonominin geleceğinden endişe edenlere bir rahatlık getirecektir.
Kriz çıkmadan önceki dönemde dışarıdaki para bolluğundan bankalarımız büyük ölçüde yararlandı.
Bankalarımız dışarıdan yüzde 5 dolayında bir maliyetle kolaylıkla ve istedikleri kadar borçlanabiliyorlardı. Türkiye’de döviz fiyatlarının sabit kalması, hatta gerilemesi karşısında bankalarımız için bu maliyet büyük bir imkân sağlıyordu. Çünkü bankalar döviz kredisiyle sağladıkları ek kaynağı YTL kredisi olarak kullandırdıklarında, yüksek YTL faizleri ile düşük döviz kredisi faizleri arasındaki farktan yararlanabiliyorlardı.
Bankalarımızın yurtdışından borçlanma işlemleri kısaca “sendikasyon”, bu borçlanmayla buldukları kaynaklar ise “sendikasyon kredisi” olarak adlandırılıyor.
Bu işlemlere sendikasyon adının verilmesinin nedeni şudur: Bankalarımız kredi bulma işini bir yabancı bankaya ihale ediyor. O yabancı banka “lider” olarak bir “çanak” açıyor. Sonra başka bankaları bu çanağa katkıda bulunmak için davet çıkarıyor. Sonuçta, çok sayıdaki bankanın katkısıyla çanakta toplanan dövizler için bankalarımızla kredi sözleşmesi imzalıyor.

İyi haberlere sevinelim
Bankalarımız bu tür borçlanmadan çok hoşlandılar. O kadar çok hoşlandılar ki, her sendikasyonu bankalarımız kamuoyuna bir başarı ölçüsü olarak duyurmaya başladılar.
Bankalar yeni borçlanmaya gidince veya borçlarını yenileyince, olan biteni sadece duyurmakla yetinmiyor, borç miktarının büyüklüğü iftihar vesilesi oluşturuyordu.
Başka ülkelerde bankalar zor duruma düştüklerinde orta ve uzun vadeli kredi arayışına çıkarlar. Bunu da sessiz sedasız yaparlar. Borçlanmak zorunda kaldıklarının duyulmasını istemezler.
Bizim bankalarımız ise, sendikasyon kredileri ucuz kaynak olarak değerlendirdikleri için ne kadar çok borçlanmaya gider, ne kadar çok borç bulabilirlerse bunu bir başarı olarak kamuoyuna duyuruyordu. Dünyada paranın bol olduğu günlerde bankalarımız yeni döviz kredileri bulmada, eski döviz borçlarını yenilemede hiçbir sorunla karşılaşmıyordu.
Her neyse... Geçmiş geride kaldı. Önümüze bakalım... Korkulan olmadı... (Veya kesin hüküm vermeyelim de, “Korkulan olmayacak gibi” diyelim!) İki bankamızın sendikasyon kredilerini yenileme başarısı, krizi beklenenden daha az hasarla atlatabileceğimiz konusunda ümit verici işaretlerdir.