Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Döviz kurunu kazığa bağlayarak istikrar arayan başka ülkelerde olanlar bizde de oldu. Önce bankalar, sonra ekonomi battı. Bu dünyadan haberleri olmayanlar için uyarıları dinlemeyenler için ve hâlâ ne yapmaları gerektiğini bilmeyenler için şaşırtıcı bir durum.
Yerli ve yabancı sermayeli bankalarda yönetim sorumluluğu üstlenen Dr. Vural Akışık, 2000 ortalarında TÜSİAD için bir rapor hazırlamıştı. İstikrar programının bankacılık sistemini nasıl etkileyeceğini ve alınması gereken tedbirleri anlatan rapor Ankara’da Büyük Türk Büyüklerine verildi. TÜSİAD’ın 27 Eylül 2000’deki Yüksek İstişare Kurulu toplantısı nedeniyle bastırılıp kamuoyuna aktarıldı.

Bu raporda Dr. Vural Akışık, Türkiye benzeri döviz kuru bazlı istikrar programı uygulayan ülkelerde olanları anlatıyor, bunların Türkiye’de de olacağını haber veriyordu. Dr. Vural Akışık’ın anlattığı 2 devreli gelişme senaryosu şöyle idi:
(1) Milli para, dolara göre değer kazanacak. İç tasarruflar azalırken krediler büyüyecek. Piyasa canlanacak. Dışarıdan gelen bol ve ucuz döviz sayesinde tüketim artacak. Dış kaynağa dayalı olarak milli gelirin gelişme hızı büyüyecek.
(2) İkinci devrede, döviz açığının büyümesi sonucu dış kaynaklardan gelen döviz azalacak. Ekonomi sarsılmaya başlayacak. Bankacılık krizi çıkacak. Dr. Vural Akışık falcılık yapmıyor, dünyada olup biteni anlatıyordu. Başka ülkelerde olanlar Türkiye’de de oldu. Banka krizi çıktı.
Şimdi geriye dönüp "ah vah" ile zaman geçirmekte yarar yok. Önümüze bakalım. Ne yapılacağını görelim.

Dr. Vural Akışık, eylül ayında bankacılık sistemini güçlendirmek için alınması gereken yapısal tedbirleri vergi ve mevzuat tedbirlerini sıralamıştı. Şimdi çökmüş bir sistem ortada. Yapısal önlemler yanında "acil önlemlere" de ihtiyaç var.
Dr. Vural Akışık’a göre banka sistemini ayağa kaldırmadan krizden çıkmak imkansız. Çöken bankaların hepsini kurtarmak da mümkün değil. Bu nedenle bir objektif kıstas belirleyip bu çizginin altında kalanları unutmak zorunluğu var.
Çizginin üzerinde kalanların ise (BIS kriterleri diye bilinen) uluslararası bankacılık rasyolarına uygun biçimde sermaye yeterliliğinin temini gerekiyor. Türkiye’deki iç kaynaklar çizgi üzerinde kalacak bankaların bile sermaye yeterliliği rasyolarının tutturulmasına ihtiyaç var. Dünya Bankası’ndan böyle bir destek alınması da mümkün. İş ki derdimizi anlatabilelim. İyi niyetimize onları inandırabilelim.

Ayakta kalacak bankaların sermayelerinin dış kaynak kullanımı ile güçlendirilmesi zorunlu. Bu yapılmaz ise Türk bankaları piyasayı yabancı bankalara bırakmak zorunda kalacak. Brezilya’da banka krizinden önce yabancı bankaların piyasa payı yüzde 12 iken dört yılda yüzde 30’a ulaştı. Arjantin’de yabancı bankalar piyasanın yüzde 60’ına hakim oldu.
Türkiye’de ya çizginin üzerinde kalacak bankaları güçlendireceğiz ya da piyasayı yabancı bankalar ele geçirecek. Bunları yazan, Akışık birleştirilen kamu bankalarının başına getirildi. İnşallah birikimi, deneyimi, cesareti ile banka sisteminin derlenip toparlanmasına yardımcı olur.