Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, 7 üyenin atanması ile "teşkilatlanmaya" başladı. Tabii ki bütün kamu kurumları gibi bir bina kiralanacak. Binanın içi döşenecek. Binanın içi memur ve sekreter ile doldurulacak. Kapısının önüne otomobilleri dizilecek. Otomobillere birer şoför bulunacak. Sonra Üst Kurul üyeleri için Ankara'da, İstanbul'da lojmanlar kiralanacak. Lojmanlara mobilya alınacak. Lojmanlara telefon çekilecek...
Üst Kurul "faaliyeti"nin ilk adımı olarak Ankara'da İş Bankası'nın boşaltacağı genel müdürlük binasını yıllığı 2.5 milyon dolara kiraladı. Bina 26 katta yaklaşık 30 bin metrekare kapalı alana sahip olduğuna ve de İş Bankası döneminde binada bin kişi çalıştığına göre boş odaları doldurmak için epeyce mobilya ve "personel" alınacak.
Üst Kurul'un parası bol. Çünkü kanuna göre bankalar her yıl bilanço toplamlarının 10 binde 3'ünü "yıllık masraf payı" olarak Üst Kurul'a ödemek zorunda. Para yetmediğinde iki misline kadar artırmak mümkün (Bankaların bilanço toplamları 1999 yılında 130 milyar dolar, bunun 10 binde 3'ü 40 milyon dolardır).
Bu bilgiyi bir kenara koyunuz... Bir bilgi daha vereceğim: "Bankaların batık kredi sorunu büyüyor. Aralık ayı sonunda bankaların toplam nakit kredilerinin yüzde 8.7'si batık durumda idi. Şubat ayı sonunda nakit kredilerden batanların oranı yüzde 11.0'e yükseldi. Bankalar kredi olarak müşterilerine verdikleri her 100 liranın 11 lirasını kaybetmekle kalmıyor, bu batık miktarın faizinden de yoksun kalıyor. Batık kredinin ana para ve faiz kaybı, batmayan kredilerin maliyetini en az yüzde 11 artırıyor.
Bankanın 100 liralık kredi maliyeti bu sebeple en az 111 liraya çıkıyor.
Bir bilgi daha vereyim: Bankalarımız "telefon bankacılığı" için büyük yatırım yapmalarına rağmen "şube bankacılığı"ndaki harcamalarını kısamıyor. Şubelerin sayısı artıyor. Dekorasyonları yenileniyor. Personel sayısı azaltılamıyor.
Sayın okuyucularım, bütün bunların faturasını kim ödüyor? Bankalar ödemiyor. Bankaya parasını yatıranlar ödüyor. Bankadan kredi alanlar ödüyor.
Prof. Dr. Zeyyat Hatiboğlu, Türk ekonomisine "farklı bir açıdan bakan", çok kimsenin görmediği, tartışmadığı sorunlara açıklık getiren bir iktisat hocasıdır. "Herkesten Farklı Neler Söylüyorum" başlığı altında bugüne kadar söylediklerini ve doğru çıkanları özetledi (Lebib Yalkın Yayınları, Ocak 2000, Telf: 212 - 279 67 50). Hoca, 1967 yılında yayınladığı Türkiye'de Bankacılık isimli çalışmasından da kitabına aktarmalar yapmış. Hoca taaaa 1967 yılında "Türkiye'de bankaların çok yüksek masrafla çalıştıklarını, yüksek masraflarını "bankacılık maliyeti" olarak faize yüklediklerini, bu bakımdan banka faizlerinin gerçek faizden çok farklı olduğunu" söylüyor. Ve de bir örnekle ne demek istediğini anlatıyor: Aynı miktar et satan iki kasap dükkanı düşünün: Birinin kirası 100 lira, öbürünün 800 lira. Biri 2 kişi, öbürü 10 kişi çalıştırıyor. Alacaklarını toplayamıyor. Mahallenin kabadayılarına haraç dağıtıyor. Patronu Mercedes ile geziyor. Şimdi bunları yapan ikinci kasap "benim maliyetim fazla" diyerek eti yüksek fiyatla satabilir mi?
Bu örnekte kasap etini yüksek fiyatla satamaz ama, iki kasap da aynı yanlış içinde ise veya aralarında anlaşır ise etin fiyatı normalin üzerine çıkar.
Sonuç: Üst Kurul'un kirasını da, otomobil masrafını da, batan kredilerin ana para ve faizini de "halkımız" ödeyecektir.
Yazara E-Posta: guras@milliyet.com.tr