Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İspanyol asıllı yazar Cervantes’in eleştiri yüklü Don Kişot’u, sadece yok olmaya yüz tutmuş şövalyelik ruhunu yeniden canlandırmaya çalışanların sembolü değildir. Aynı zamanda, haksızlıklar, zulüm ve uçup giden değerler karşısında duyarsız kalmamanın, ideallere sahip çıkmanın erdemini hatırlatır.
Don Kişot’un hayalleri yaşamın sınırlarından, düzenin dayatmalarından daha büyüktür. Hem içerik hem de biçimsel yönden (düzeni değişmez sananlarca) bir deli olarak kabul edilen Don Kişot umutsuz mücadelelere girenlerine örnek olur. (M. Dirimli)
Etrafınıza bakınız. Bizde de, genel kabul görmüş söylemlerin ve bilgilerin dışına çıkanlar, sınırı aşanlar, “Don Kişotluk yapma” diye uyarılmaz mı? “Bu adam deli mi ne?” diye küçümsenmez mi?

Tophane’de işçilik yaptı
Don Kişot’un yazarı Cervantes (1547-1616) İspanyol donanmasının Osmanlılara karşı savaşlarına katıldı. Bir Türk tarafından esir alındı. Beş yıllık esareti sırasında İstanbul’da Tophane’deki Kılıç Ali Paşa Camii’nin inşaatında işçi olarak çalıştı. Fidye ödeyerek 1580 yılında özgürlüğüne kavuştu. Madrid’e döndükten sonra inişli çıkışlı hayat yaşadı. Uzun süre hapiste kaldı. Birçok eserini hapiste iken yazdı.
Don Kişot ve Cervantes’in hayatı üzerine çok sayıda sahne eseri yazıldı. Opera, bale ve müzikaller sahnelendi. Metnini Wasserman ve Darion isimli iki Amerikalının yazdığı, müziğini Leigh isimli bir Amerikalının bestelediği “Man of La Mancha”yı Türkçeye Güngör Dilmen çevirdi. Bu müzikal on bir yıldır Türkiye’de Devlet Opera ve Balesi tarafından sahneleniyor.
Geçen hafta Beşiktaş Belediyesi’nin Fulya’daki sahnesinde Mançalı Şövalye’yi izledim. Müzikali Murat Göksu yönetiyordu. Orkestra şefi Hüseyin Kara idi. Don Kişot rolünde Murat Göksu, Sancho’da Çağrı Kökten, Aldonza’da Ruhsar Öcal ve diğer sanatçılar çok başarılı bir oyun sergilediler.
Söylemleri ile kurulu düzene karşı çıkan, söylemleri genel kabul gören, söylemlere uymayan, bu nedenle halk tarafından “deli” olarak, halkı ezenlerce ise ”zararlı bir kişi” olarak görülen, engizisyon mahkemesinde süründürülen Mançalı Şövalye oyunu “The Impossible Dream” (İmkansız Hayal) şarkısı ile biter.

İmkânsız hayal
İmkansız olanı hayal etmek/Yenilmez olanla savaşmak/Katlanılmaz olana katlanmak/Cesurların bile gidemediği yere gitmek /Yazılamaz olan yanlışı yazmak/Kendini aşmak/Tüm yorgunluğuna rağmen denemek/Ulaşılmaz olan yıldıza ulaşmak /Benim amacım, o yıldızın izinden gitmek/Ne kadar umutsuz ve uzak olduğunun önemi yok/Hiç duraksamadan doğruluk için savaşmak/Onurlu ve adaletli bir şekilde ölmeye istekli olmak /Ve bu şerefli amaç için doğru yaptığımı biliyor olacağım/Öldüğümde kalbim barış ve huzur içinde olacak /Ve bunun için dünya daha güzel olacak/Aşağılanmış ve yaralar içinde bir adam/Fakat buna rağmen içindeki son cesaret parçasıyla/Ulaşılmaz olan yıldıza ulaşmak için çabalıyor.
Dün Ankara’da Mülkiyeliler Birliği’nce düzenlenen “Yalçın Küçük’e Özgürlük” toplantısına katılanlara “Mançalı Şövalye”yi anlattım. Bu şiiri okudum.