Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Ben Düzce'de doğdum. Düzce'de benim doğduğum evin yerinde şimdi boş bir arsa var. Ben bu satırları yazarken Düzce'deki akrabalarım canlarını bağışladığı için Tanır'ya şükrederek tek varlıkları olan ve toprağa gömülen evlerinin karşısında bekleşiyorlardı... Depremde canlarını kurtarmışlardı ama, malları gitmişti. Çöken binada kalan evraklarını, kıymetli varlıklarını çıkarıp çıkaramayacakları arayışında bütün geceyi ve günü sokakta geçirmişlerdi.
Yeğenimin büyük oğlu Cem üniversiteyi bitirdi. Askerlik görevini tamamladı. İstanbul'da iş arıyor. Dostumuz Atıl Saryal iş bulmasına yardımcı olmaya söz verdi. Atıl Saryal'dan uzun süredir haber gelmedi. İstanbul'da haber beklemeyi sürdürdüklerini sanıyordum. Annesi ile birlikte cuma öğleden sonra Düzce'ye dönmüşler. Eve yerleşmişler. Annesi çorba pişirirken deprem vurmuş. İstanbul'dan ayrıldıklarından haberim olmadığı için depremi duyar duymaz İstanbul'daki adreslerinde aradım... Eyvah yoklar... Düzce'ye döndüklerini anladım... Telefonlar kesik... Çaresiz bekleyiş içinde iken, Düzce'de yakınlarım olduğunu bilen Hasan Pulur Ağabey aradı... "Ne yapabiliriz?" diye sordu. Mustafa Pakoğlu aradı... "Bir vasıta ile yola çıkalım" dedi... Yeğenimin küçük oğlu Emre, kız arkadaşı ile bir otomobile atlayıp Düzce'ye ulaşmaya çalışıyorlarmış. Cep telefonu ile onları yolda yakalayabildim... Gece yarısı Düzce'dekilerin sağlık haberini alıp rahatladım... "Biz sağız. Ev gitti..." dediler.
O anda "Siz sağolun da... Ev gitsin... Önemli değil..." diyerek teselli ettim.
Devamlı olarak TV haberlerini izliyorum... Düzce yer ile bir olmuş. Herkes can derdinde... Enkaz altından sağ çıkanlar... Hayatlarını kaybedenler... Enkaz altında kurtarılmayı bekleyenler... Tam bir can pazarı... Kimse candan başka bir şey düşünmüyor...
Canını kurtaran sokakta, hastanede... "- Canınız kurtuldu ya... Boşverin malı ne olursa olsun..." deniliyor.
Aynı benim yeğenime söylediğim gibi... İyi de... Bu canı kurtarmak yetiyor mu? Giden mallar ne olacak?.. Kurtulan canlar yaşamı nasıl sürdürecek? Hangi işyerinde?.. Hangi evde?
Annemin babası Ali Rıza Kardüz İstanbul'da Osmanlının "Kanun Zabiti" iken, "Milli Mücadele"ye katılmış. Düzce isyanlarında Mustafa Kemal'in askerlerine kumanda etmiş. İstiklal madalyası almış. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra çok beğendiği Düzce'ye yerleşmiş. İstanbul'da Kabataş'da Set üzerindeki iki konağı satıp, Düzce'de ev, bahçe almış... Yeğenimin eşinin ailesi Düzce'nin eski ailelerinden... İki tarafın ailesinin birikintilerinin kalıntıları ile, daha iki yıl önce yeni bir ev yaptırdılar. Önceki depremde hasar görmeyen ev bu depremde toprağa gömüldü... Canlarını bağışladığı için Tanrı'ya şükrediyorlar ama... Bu aile şimdi ne yapacak? Yıkılan bina ile sadece dededen, babadan kalma birikimleri değil, kendi birikimleri de yok oldu... Bina yok oldu. İçindeki eşyalar yok oldu... "Çalışıp yeniden yapsınlar..." demek kolay... Ama yapmak imkansız...
Şimdi söyleyiniz bakalım... Mal canın yongasıdır diyen büyüklerimiz doğru mu söylemiş, yanlış mı?
(Açıklama: Yeğenim açıkta kalmayacak... Halasının, rahmetli annemin Kadıköy'deki evinde kışı geçirecek... Oğluna bir iş bulacağız... Ama yürekleri hep yanık olacak... Ölen komşularına, yerle bir olan Düzce'ye, evlerine yanacaklar... Bir daha yapma şansları olamayacak evlerini, bir daha satın alma imkanı bulamayacakları eşyalarını düşünerek, belli bir yaşın ötesindeki ömürlerini içleri yanarak geçirecekler...
Televizyondaki yıkık bina görüntülerini, gazetelerdeki yıkık bina resimlerini izlerken bu anlattıklarımı değerlendiriniz... Benim akrabalarım gibi binlerle aile depremde canlarını kurtarsalar da mallarından oldu. İşyerleri yok oldu. Evleri yerle bir oldu... Deprem onlara çok pahalıya mal oldu.)