Borç yiğidin kamçısıdır ama, eğer yiğit borçlandığı para ile iş yapıyor ise... Bunu yapmayıp da borçlandığı parayı yiyip bitiren yiğit, sonunda hapı yutar.
IMF bizim istikrar programını "dış borca" bağladı. Yatırım yapmak, üretimi artırmak için değil, Türk lirası banknot basmak için dış borcu artırmaya mecburuz.
Şimdilerde Hazine 500 milyon dolar dış borç peşinde. Bu dolarlar gelince Türk lirası banknot basılacak. O banknot ile de ofisin satın alacağı buğdayın parası ödenecek.
Açık anlatımı ile buğday üreticisine Türk lirası ödeme yapmak için Hazine dışarıdan döviz ile borçlanıyor. Aldığı dövizi Merkez Bankası'nın yurtdışındaki hesabına yatırıyor. Hesaplarda Merkez Bankası'nın döviz rezervinin arttığı görülüyor. Yabancıdan aldığımız dolarlar gene yabancının kasasında... Biz her yıl faiz ödüyoruz. İleride de döviz borcumuzu ödeyeceğiz.
Ne ile? Nasıl? Bunu tartışan yok.
Buğdaydan gidelim. Üreticiye para ödemek için 500 milyon dolar dış borç alacağız. Aldığımız buğdayları ekmek yapıp yiyeceğiz. Gelecek yıl 500 milyon doların döviz olarak ödenmesi gereken faizi var. Diyelim ki 60 milyon dolar... Borç 2 yıl vadeli ise taksiti var 250 milyon dolar. Eder 310 milyon dolar... Bu dövizi nereden bulacağız? Üretim artışı yok. İhracat artışı yok... Döviz gelirinde artış yok. Artan sadece ithalat ve dış borç rakamı.
IMF destekli istikrar programının iki bacağı var: (1) Döviz kuru kazığa bağlandı. (2) Türk lirası miktarı dövize bağlandı. Ne kadar döviz girişi olur ise o kadar Türk lirası banknot bastırılabilecek. Döviz girişi olmaz ise Türk lirası piyasaya sürülemeyeceğinden (1) Banka faizleri, bono faizleri yükselir. Halbuki faiz düşmeli ki, Hazine ve piyasa daha ucuz faizle borçlanabilsin. Enflasyon düşsün. (2) Hazine döviz ile borçlanamaz ise açığı kapatmak için Türk lirası borca yüklenir. İçeride daha fazla borçlanma mecburiyeti faizleri yukarı çıkarır. İşte bunun için Hazine Türk lirası ile buğday parasını ödemek için içeride borçlanacak yerde dışarıdan döviz ile borçlanıyor.
İstikrar programını hazırlayanlar, "IMF'nin, ne kadar döviz o kadar Türk lirası" cenderesini kabul ederken dövizin sadece dış borçlanma ile değil başka yollardan da geleceğini bekliyordu. (1) Özelleştirme ile satılan malların lisansları karşılığında dolarlar yağacaktı. Olmadı. (2) Tahkim kabul edildi diye yabancı sermaye koşa koşa Türkiye'ye gelecek, 17 milyar, hayır 27 milyar, hayır 37 milyar dolar şııııppp diye Türkiye'ye akacaktı. Olmadı. (3) Halk dövizin kazığa bağlandığını görünce, parasını dövizden çözüp, Türk lirasına geçecekti. Olmadı. Tersine halk dövize dönmeye başladı. Bu durumda kala kala bir çare kaldı: Borçlanmak... Dışarıdan borçlanarak daha çok döviz bulmak.
Şimdilerde haziran ayının ortasındayız. Elimize geçen en son bilgiler mart ayı sonuna ait. Yılın ilk üç ayında Türkiye 6.4 milyar dolar dış borç kullanmış. Bugüne kadar 3 ayda en yüksek dış borçlanmalardan biri. Alınan verilen arasındaki dengeye bakıyoruz 2.1 milyar dolar net borçlanma olmuş. Ne için? Yatırım yapmak, üretimi artırmak için mi? Hayır, dövizle borçlanıp, iç borç faizini ödemek, hükümetin memur maaşı ödemelerini karşılamak, büyük Türk büyüklerinin Mercedes'lerini yenilemek, eskort otomobillerinin benzin parasını karşılamak için...
Tekrar edeyim. Borç yiğidin kamçısıdır ama, eğer o borç yatırımda, üretimde kullanılıyor ve yatırım ile üretimden gelecek gelir borcu ödeyebiliyor ise... Biz ise, günü gün etmek, Türk lirası ile maaş ve faiz ödemek, Türk lirası ile buğday satın almak için döviz kredisi kullanıyoruz.
Biz bu döviz borcunun ana parasını ve faizini nasıl ödeyeceğiz? Hangi ihracat geliri ile?..
Hasan Pulur usta tatilde olmasa idi, bu yazıyı okuduktan sonra halk anlatımı ile hemen neticeyi bağlardı: "Bağdat'ta çekirdeğinle yuttuğun hurmalar, zaman geçip İstanbul'a dönünce bir yerini tırmalar..." derdi.
Yazara E-Posta: guras@milliyet.com.tr