Doğu'dan geliyorum. Kars, Ardahan, Iğdır ve Doğubeyazıt'ın köylerini dolaştım. Bu bölgede yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kökenleri farklı: (1) Kürt var. (2) Terekeme ismi verilen Türkmen asıllılar var. (3) Yerliler var (ki, bunlar Osmanlı Türkü olduklarını söylüyorlar). Gezdiğim bölgelerdeki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çoğu Kürt asıllı.
Sayın okuyucularıma gördüklerimi, öğrendiklerimi aktaracağım.
(1) Terör sona ermiş. Fakat terör sorununun bitmiş olması Kürt sorununun ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Tersine terör, Kürt sorununun ciddiyetini artırmış "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı" ortak kimliği yerine "Türk / Kürt ayırımı"nı keskin biçimde ortaya çıkarmış.
(2) Silahlı Kuvvetlerimiz terörü önlemek için bölgede on yıllık bir mücadeleyi başarı ile noktalamış. Fakat terörün olağan dışı şartlarında, asker ile polise tanınan olağanüstü yetkiler ve asker ile polisin tesis ettiği olağanüstü otorite sürüyor. Bu nedenle bölge, henüz asker ile polis yönetiminden sivil yönetime geçememiş durumda. On yılda oluşmuş yapının "normalleşmesi" güç ve hatta imkansız görülüyor.
Çünkü bölgenin ilinden ilçesine, ilçesinden köyüne her yerleşim bölgesinde asker, jandarma ve polis yaşamı ile, konutu ile, yetkisi ile, etkisi ile ön plana çıkmış durumda. Sadece halk değil, sivil otorite de normal olmayan şartlar altında ve geri planda yaşamlarını sürdürüyor.
Bölgenin siyasi manzarasını özetledim... Gelelim ekonomik manzarasına.
(1) Gezdiğim bölgedeki Kürt, yerli, Terekeme... Ne kökenden olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tek bir derdi var: "İş ve aş." Bölgedeki fakirliğin ölçüsü görmeyene yazı ile anlatılamaz. Yaşam şartları çok kötü. Milattan önce 3 bin yılında medeniyetin başladığı, dünyanın en zengin medeniyetine ve de zamanların en parlak yaşamına şahit olmuş o topraklar üzerinde 2000 yılında insanların hayatlarını sürdürme çabaları insanın tüylerini ürpertiyor.
(2) Dikkatinizi çekmek isterim. Buralarda yaşayanlar kötü durumda imişler de iyiye kavuşamamışlar değil. Kötü durumda imişler, daha da kötü olmuşlar.
(3) İmkan bulanlar bölgeden kaçmış. Kaçıyor. Bölgede kalanlar kaçma imkanı bulamayanlar. İşte o nedenle bölge çaresizlerin ve kaderlerine boyun eğenlerin yaşam alanı haline gelmiş.
(4) Tek geçim kaynağı hayvancılık. Yanlış politikalar ve bölgede terör nedeniyle oluşan yeni yapı nedeniyle hayvancılık ölmüş.
(5) Sınır ticaretinin şehirlere getirdiği hareket de yok olunca, şehir hayatı şimdilerde sadece asker, polis, korucu ve memur harcamalarına bağlı hale gelmiş.
Son olarak sosyal manzarayı da özetleyerek bu "gerçek ama iç karartıcı" anlatımı bitireyim.
(1) Bölge insanı mutsuz ve karamsar. Hiçbir iyilik bekleyişi yok. Sadece günlük yaşamını sürdürmeye bakıyor. Kaderciliğe mahkum olmuş.
(2) Bizim günlük gazetelerin, TV'lerin gündemi ile hiçbir ilgileri yok. Koalisyon yıkılacakmış, Ağca yakalanmış, Cumhurbaşkanı ne yapmış onları hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Gazeteler zaten öğleden sonra geliyor.
(3) Kürtçe TV olsun mu olmasın mı tartışması sürsün gitsin. Her köy evinin damında (şehirlerdeki asker ve polis lojmanlarının balkonunda) Kürtçe yayın yapan TV istasyonlarını alan antenler asılı duruyor.
Böyle gelmiş böyle gider denilir ise "Doğu" biter. Doğu'da "normal yaşama dönüş" (bana göre) şöyle olur:
(1) Hükümetin kısa sürede "Doğu'da sivil otoriteye dönüş"ü sağlaması, "sivil otorite"nin bölgede Kürtlerin çoğunlukta olduğu gerçeğine dayalı bir biçimde ayrımcılığa yol açmadan tüm halkı "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları" olarak eşitlik içinde yönetmesi şarttır.
(2) Bu bölgede ancak hayvancılık yapılabilir ve hayvan ürünleri işleme sanayii kurulabilir. Hayvancılığın gelişmesi için (özelleştirme adı ile yağmalatılan) Et Balık Kurumu ve Süt Endüstrisi Kurumu'nun tekrar oluşturulması şarttır. Bu iki kurumun desteği olmadan hayvancılık canlanamaz.
(3) Bölgenin gelişmesi için yatılı ilköğretim bölge okullarına, pansiyonlu ilköğretim okullarına ve de köy enstitülerine evet köy enstitülerine ihtiyaç vardır. Bunlar olmazsa hiçbir şey olmaz.
Yazara E-Posta: guras@milliyet.com.tr