Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Dün "piyasanın siniri arttı". Devletin iç borç senetlerinin faizleri ve de döviz fiyatı yukarıya doğru tırmanışa geçti.
Enflasyon aşağıya inerken, faizin ve döviz fiyatının tırmanışa geçmesi ekonomide her şeyin "rezil olması" demektir.
Ortada böyle "rezil bir tablo" var iken, Merkez Bankası Başkanı'nın Bakanlar Kurulu'nda "Merkez Bankası'nın görevi enflasyonu indirmektir. Merkez Bankası'nın başka sorumluluğu yoktur" şeklinde açıklama yapması çok çok çok yanlıştır.
Merkez Bankası (1) Enflasyonu ekonomik büyümeyi frenleme pahasına aşağıya indiriyor ise, (2) Enflasyonu indirirken faizleri aşağıya çekemiyor, tersine yükselmesine yol açıyor ise, yeni bir krize giden yollara taş döşüyor demektir.
Önceki gün Prof. Dr. Salih Neftçi'yi dinledim. Neftçi diyor ki: "- Artık ekonomik dengelere bakarak ekonominin gidişi hakkında tahmin yapmak imkansız hale geldi. Finans dengeleri önem kazandı. Finans dengeleri çok kısa sürelerde bozulabiliyor. Finans dengesi bozulunca da ekonomi altüst oluyor. Türkiye'nin finans dengesi ise 'iç borç stoku' üzerine oturmuş durumdadır."
Bizim iç borcumuzun milli gelire göre büyüklüğü ödenemez boyutta değil. Ama iç borç senetlerinin vadesi kısa, faizi yüksek. Bu nedenle iç borç stoku milli gelir artışından daha hızlı büyüyor.
IMF desteği ile iç borcu çevirmek için yapılan düzenleme şudur:
Diyelim ki, milli gelirimiz 100 birim ve de diyelim ki, iç borç stokumuz 60 birim. İç borcu çevirebilmek için milli gelir her yıl, iç borç stokunun büyümesinde daha hızlı artacak ki, içeride ve dışarıda tabloya bakanlar "Türkler bu borcu öder abi!.." desinler.
Kemal Derviş ne diyor? Bu yıl yüzde 3 büyümek zorundayız. Demek ki, milli gelir bu yıl yüzde 3 artacak. IMF ne bekliyor? Türkiye bütçesi bu yıl milli gelirin yüzde 5'i oranında faiz dışı fazla verecek. Toplayınız 3 ile 5'i... Eder 8 puan.
Gelelim borç yanına. Eğer Hazine yüzde 52 faiz ile borçlanır, enflasyon da yüzde 35 olur ise, "reel faiz" (bu borçlanmanın Hazine'ye enflasyondan arındırılmış faiz yükü) yüzde 12.6 olur. Bizim iç borç stokumuzu 60 varsaydık. 12.6'nın yüzde 60'ı 7.5 puan eder. Demek ki, bu faiz ve bu enflasyon oranında iç borç stoku 60'tan 67.5'a çıkar.
Milli gelirdeki ve de faiz dışı bütçedeki artış ile oluşan imkan 8 puan... Borç stokundaki artış 7.5 puan... Bu tabloya bakanlar, "Türkiye bu iç borç stokunu döndürür abi!.." diyerek düşünsün ve de bu güven ile devlet içeride ve dışarıda uzun vade ve ucuz faiz ile borçlanmayı sürdürebilir.
Ama şimdi olan nedir? (1) Milli gelirdeki büyümede şüphe var. Merkez Bankası Başkanı, "Ben büyümeyi değil, enflasyonu düşürmeyi hedef aldım" diyor. (2) Enflasyon düşüyor, faiz çıkıyor. Merkez Bankası faizin çıkışına seyirci kalıyor.
Faiz çıkarken enflasyonun düşmesi yarar değil zarar getiriyor. İç borç stokunun çevrilemez hale gelmesine ve de iç borç stokunun küçülecek yerde büyümesine neden oluyor.
Diyelim ki, iç borçlanma faizi yüzde 65 oldu. Enflasyon yüzde 35'e geriledi. Bu durumda reel faiz yüzde 22.2'dir. İç borcu 60 birim olarak varsaydığımıza göre, stokun bu durumda faiz yükü 13.3 puandır. İç borç stoku 13.3 puan büyüyor.
Milli gelir ve faiz dışı bütçe fazlası için hedefler tutturulabilir ise, (milli gelir yüzde 3 büyür ise, bütçe milli gelirin yüzde 5'i oranında faiz dışı fazla verebilir ise) bile, bu kaynaklardan elde edilen 8 puanlık gelir artışı, iç borç stokundaki 13.3 puan büyümenin altında kalıyor. Açık anlatımıyla Türkiye tekrar iç borç stokunu çeviremez görünüme dönüyor.
Hele hele faizler yüzde 65 iken enflasyon yüzde 20'ye iner ise reel faiz yüzde 37.5'a fırlar. İç borç stoku 22.5 puan artar.
İşte bunun içindir ki, sadece enflasyonu düşürmek işe yaramıyor. Enflasyon aşağıya inerken, faizler yukarıya çıkar ve de büyüme gerçekleşemez ise, enflasyonu aşağıya çekmek felakete yol açıyor.