Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Yatak çarşafı, yorgan kılıfı, yastık örtüsü yüzde yüz pamuk olacak. Bezi, keten gibi tok dokunmuş olacak... Mis gibi tertemiz, kar gibi bembeyaz olacak... Bir de güzel ütülenecek. Böyle bir yatakta uyumanın zevkine doyulmaz... Böyle bir yatağı insan kendi evinden başka yerde kolay kolay bulamaz. Hele otellerde...
Eskiden seyahate çıkarken annem bavuluma bir havlu, bir yastık kılıfı iki de çarşaf koyardı... Çünkü geçmiş yıllarda bizim otellerde yatak takımları her müşteri değiştiğinde değiştirilmezdi. Bir otel odasına girdiğimde hemen yatağı açar, "az mı kullanılmış, çok mu kullanılmış" diyerek bakardım... Ben ve benim kuşağım bu deneyimlerden geçtiği için olsa gerek otellerin temizliğinden fazlaca etkileniyor.

Adana’daki Hiltonsa Oteli’nin yatak çarşafları, yastık kılıfları özlediğim türdendi... Otel Müdürü Demir Gürel’i kutladım. "Çarşaf takımlarınız, havlularınız çok güzel. Kaliteli, tertemiz. Ne güzel de yıkatıp, ütületmişsiniz, inşallah eskimez, özeniniz eksilmez... Böyle gider" dedim.
Gürel, "O çarşaflar bizim değil, biz yıkatıp ütülemiyoruz. Ama hep yepyeni, tertemiz olacak" cevabını verdi. Hayret ettiğimi görünce de açıkladı. "Türkiye’de çok şey değişiyor. Otel işletmesi olarak çarşaf, kılıf, havlu, bornoz satın almadık... Bir firma ile anlaştık. O firma bizim seçtiğimiz kalite çarşafı, kılıfı, havluyu, bornozu satın aldı. Getirip bize teslim etti. Müşterisi olan odadaki takımlar her gün değiştiriliyor. Değişen takımı firma alıyor, götürüyor, yıkıyor, ütülüyor, bize getiriyor. Odadaki tüm takımların bir günlük kira bedeli ve de bir defalık yıkama, ütüleme parası olarak 1 dolar 60 cent ödüyoruz. Hizmeti beğenmezsek, o firma ile anlaşmayı bozar daha iyi yapanı buluruz."

DPT’nin ilk yıllarında uzman olarak çalışırken, küçük sanayi sitelerinin kuruluşu projesinin sorumluluğunu taşıyordum. Gaziantep’te örnek site kuruluşu için çaba gösteriyorduk. Gaziantep’e Adana yolu ile giderdim. Gece Adana’da Erciyas Palas otelinde kalır, Turhan Pavyon’da saat 24.00’te sahneye çıkan, uğrunda yedi erkeğin can verdiği, canlar yakan şarkıcı "Zennube"yi izler, ertesi sabah Gaziantep’e geçerdim. Hacı Ömer’in Erciyas Palas otelinde oda bulmak hele hele penceresine havalandırma cihazı takılı iki odadan birinde kalmak bir şans idi. Adana’nın doğru dürüst tek lokantası olan Erciyas Palas Lokantası’nda aşçı Hasan Efendi’nin "makine yağına benzer bir yağ ile hazırladığı etli fasulye ile pilav, gece boyu midemi kaynatırdı. Hacı Ömer’in çocukları, babalarının ilk fabrikası olan Bossa Un Fabrikası’nın binasını yıkarak yerine 20 katlı bir otel binası yaptırdı. Otelin sahibi Tursa şirketinin tepe yöneticisi Yük. Müh. Cem Aydemir’in verdiği bilgiye göre, 308 odalı otel, 80 milyon dolara mal oldu.

Otelin mutfağında 30 Türk aşçı ve aşçı yardımcısı, iki Alman, 2 İtalyan şef çalışıyor. Akşamları giriş holünde de iki hanım "keman ve arp ile" Batı müziği yapıyor. Adana’da 35 yıl önce Erciyas Palas’ta kalıp Zennube’yi dinleyen biri olarak, 35 yıl sonra Hiltonsa’da konaklayıp, keman ve arp ile müzik yapan iki genç kızı dinlemekten etkilendim. Adana’da "hızlı" değişimden söz edemeyeceğim ama, "yavaş" da olsa büyük bir değişim var.