1960'lı yıllarda biz karı koca Devlet Planlama Teşkilatı'nda çalışırdık. O zamanlar tüm teşkilat, odacısı, sekreteri dahil 85 kişi idi. Bu 85 kişi de memleketin tüm dertlerini kendilerine dert edinmişti!..
O yıllarda bizim buğday verimimiz düşük olduğundan, havalar kurak gittiğinde buğday ithal etmek zorunda kalırdık. Buğday açığı 250 - 280 milyon dolara mal olurdu. Ama o yıllarda bu kadar döviz bulmak dert idi... Havalar iyi gider, yağış olur ise, bu defa da buğday fazlası ortaya çıkar, TMO buğday satın alacak para bulamazdı. Merkez Bankası para basmak zorunda kalınca da yüzde 7 dolayındaki enflasyon kontrolden çıkardı.
Bu nedenle hayatında tarla sürmemiş, tohum nedir bilmeyen biz plancılar, her sabah uyanır uyanmaz pencereden göğe bakmayı adet edinmiştik... Hava güneşli ise, "Eyvaahhh... Bu yıl kurak geçecek. Buğday olmayacak. 250 milyon doları nereden bulup da buğday ithal edeceğiz?" diyerek dertlenirdik. Hava yağışlı ise, "Eyvaaaahhhh... Bu yıl yağışlar iyi... Buğday çok olacak... TMO buğday almak için para bulamayacak. Merkez Bankası banknot basacak... Enflasyon kontrolden çıkacak..." diye dertlenirdik... Açık anlatımıyla hava güneşli de olsa, yağmurlu da olsa bizim derdimiz bitmezdi...
Bunları neden anlatıyorum? Şimdi faiz konusunda benzer bir tablo ortaya çıktı. Faizler yükseliyor... "Eyvaaahhh... Hazine bu faizi nasıl ödeyecek?" diyerek dertleniyoruz. Faizler aşağıya inmeye başlıyor. "Eyvaaahh... Ayşe Hanım Teyzem ile Ali Rıza Bey Amcamın faiz geliri düştü... Perişan olacaklar..." diyerek dertleniyoruz.
Merkez Bankası faizleri indirdi. Ardından bono faizleri inmeye başladı... Ayşe Hanım Teyzem ile Ali Rıza Bey Amcam gibi yaşamlarını faiz gelirine bağlayanlar acep ne durumda diyerek dün banka banka gezdim. İşte tespitlerim: