Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


PARİS


Siz de benim gibi Fransız dilini bilmiyorsanız, "Bu flaneur da neyin nesi imiş?" diye sual edeceksiniz... Ben de kestirmeden "Kaldırımlarda boşta gezen, etrafını seyredenlere flaneur diyorlar" diye cevaplayacağım... Ama siz, "tatmin olmayacaksınız..."
Ben "flaneur"un ne olduğunu bu yaşımda, kızımdan öğrendim.
Bilmenin, öğrenmenin yaşı yok. Şimdiki çocuklar bir harika... Her şeyi biliyorlar... Biz de bu yaşta hiçbir şey bilmediğimizi anlıyoruz.
Kızımdan öğrendiklerimi size aktarayım.
Paris'i Paris yapanlar, Napolyon III ile Baron Georges - Eugene Haussmann.
Sanayileşme ile birlikte Paris'e göç hızlanıyor. Ortaçağdan kalma dar sokaklar, insanlar ve taşıt araçlarıyla doluyor, tıkanıyor. Kanalizasyon ağının olmaması sağlık sorununun önemini artırıyor. Bütün bunlara ek olarak Napolyon III, 1848'dekine benzer bir sosyalist ayaklanmanın korkusunu taşıyor. Böyle bir ayaklanmada, Paris'in dar yollarında ordunun, askerin hareket imkanı yok. Tersine isyancıların barikatlar kurarak şehre bölüm bölüm hakim olma şansları büyük. İşte bu nedenlerle Napolyon II, Seine Valisi Haussmann'ı "Paris'i Yenileme Projesi" ile görevlendiriyor.
Haussmann, tarihi binaları yıkmamaya özen göstererek, şehrin içinde 95 km. dışında 70 km. geniş yollar açıyor. Sanayileşmenin demiryolu taşımacılığının önemini artıracağının bilincinde, tren istasyonlarını şehrin içine getirip, büyük yollara bağlıyor. Şehrin göbeğine, şehre gıda maddesi dağıtacak Les Halles (gıda pazarını) inşa ettiriyor. Yeni açılan yolların iki yananı yapılacak binalar için "kesin kaideler" getiriyor. Yolların etrafına dikilecek binaların yükseklikleri yolların genişliği ile ilişkili bir katsayıya bağlanıyor.
Binaların enlerini boyları ile ilişkilendiriyor. Balkonların genişliği, damların eğikliği standarda bağlanıyor. Aristokratlar için "Bois de Boulogne" ve çalışanlar için "Bois de Vincennes" isimli iki park - orman düzenleniyor. Paris parklarının ve altyapısının tasarımını mimar Alphose Alphand yapıyor... Bir kitapta Paris'te yolun 35 metre altındaki dünyanın çizimlerini ve resimlerini gördüm. Şaşırdım kaldım... Yolun bir kaldırımının altında pis ve temiz su tesisatının geçtiği küçük bir tünel öbür kaldırımın altında, haberleşme ağının geçtiği benzer bir tünel var. Tam ortada metronun büyük tüneli onun altında kanalizasyon tüneli bulunuyor. Kanalizasyon tünelinin altında da bir dehliz var... O dehliz ise, yollar kazılırken bulunan mezarlıklardan çıkan kemiklerin yığıldığı, korunmak için gezilebilen, geçit veren bir dehliz.
Haussmann'ın Paris'i yenileme projesi sırasında 27 bin ev yıkılmış, yerine 100 bin ev yapılmış. Haussmann bu projeyi 2.5 milyar franga tamamlamış. Paranın sadece 100 milyon frangı devletten çıkmış. Kalan bölümünde proje kendi kendini finanse etmiş.
Bugün Paris'te yollar, bulvarlar, yol kenarlarındaki binalar, her şeyleriyle Haussmann'ın ölçülerine uygun biçimde korunuyor. Yenileniyor. Temizleniyor.
Gelelim işin bir başka yanına... Haussmann'ın Paris'i yeni baştan yaratması, "şehir yaşamına" yeni boyut getirmiş... Geleneksel büyük şehir yaşamında, binaların zemin katlarındaki dükkanlar yoldan içeriye çekilmiş durumda. İnsanlar kötü havalarda, yağmurdan, kardan korunmak için bu kemer altından gidip geliyor. Her mağaza bir mal satıyor. Küçük küçük mağazalar var. Sokaklar karanlık. Yollar pis... Çamur ve su içinde...
Haussmann bunu değiştiriyor... Geniş yolların iki yanında, insanlar için ayrılmış yaya kaldırımları yapıyor. Sular, oluklara yerin altındaki kanallara aktarılıyor. Sokak mobilyaları ile sokakları süslüyor. Banklar, elektrikli lambalar, parklar insanları sokağa, bulvara çekiyor. Kadınlar ve erkekler şemsiye kullanarak yağmurda kaldırımda dolaşıyor. Saçak altına sığınarak koşuşturmaktan kurtuluyor. İşte böylece Haussmann sayesinde "flaneur" denilen tip ortaya çıkıyor. Flaneur, kaldırımlarda "zevk için dolaşan" insan. Türkçe biz bunlara "avare" diyoruz, "boş gezen" diyoruz... Ama önemli bir nokta var "flaneur" denilen tip, kaldırımda boş geziyor ama, cebi ve daha önemlisi kafası boş değil... Ya sanatçı, ya yazar ya da bir iş sahibi... Boş vakitlerini insanlar arasında değerlendirmekten hoşlanıyor...
Kızım, bana "flaneur"u anlatabilmek için "Boudelaire"in "Painter of Modern Life" başlıklı düzyazısından bir bölüm okudu... Bu bölümün İngilizcesi çok güzel. Ben becerebildiğim kadarı ile Türkçeleştirerek size aktaracağım: "Nasıl ki, hava; kışın, su; balığın dünyası ise, insan kalabalığı da flaneurun dünyasıdır. Onun tutkusu ve becerisi kalabalığın bir parçası olmak, halk ile bütünleşmektir. Evinden uzak olsa da, her köşeyi evi kadar benimser. Dünyayı görmeyi, dünyanın ortasında olmayı, fakat dünyanın bundan habersiz kalmasını ister. Özgür, güçlü ve bağımsız bir ruha sahiptir."
Devam edelim... Bakınız bu "flaneur" tipi, dünyayı nasıl değiştirmiş. Gezintiye çıkan insanın gidebileceği yerler ve de bulvarların uzantısı olarak ihtişamlı, parlak mekanlarda güzel mallar sergileyen "büyük mağazalar" ortaya çıkmış. Eski tip küçük dükkanlar insanların mutlaka bir şey almak için içeri girebilecekleri ve belli malları satan yerlermiş. Malların üzerinde fiyatı yazılı olmadığından müşteriye göre fiyat biçilirmiş. Büyük mağazalar sokak gezintisi mağazanın içine taşımış. Paris'te ilk olarak Bon Marche inşa edilmiş. Sahibi Aristide Boucicault. Orta sınıfın hayal edebileceği her şeyi satan bir mağaza. Daha sonra Daufayel yapılmış. Cam ve demirden inşa edilen damı etkileyici imiş (Bu mağaza daha sonra yıkılmış). Onları sırasıyla Primtemps ve Galeries Lafayette izlemiş.
İşte böyle sayın okuyucularım...



Yazara E-Posta: guras@milliyet.com.tr