Türkiye’nin güç odaklarının sıralaması giderek belirgin hale geliyor. Üç güç odağımız var. Sırasıyla (1) Ordu, (2) TÜSİAD, (3) Hükümet. Bu üç güç odağı da bu ülkenin iyiliğini, bu ülke insanının refahını düşünüyor. Üç güç odağı da "Atatürkçü, Kemalist, laik, cumhuriyetçi, demokrat"... Ama üçü de bağımsız güç odağı.
Meclis’inin duvarında "Hakimiyet, kayıtsız şartsız milletindir" diye bir yazı bulunan ülkede, ana güç odağının halkın temsilcisi olan "Meclis" olması, Meclis’in oluşturduğu politikaların ise hükümet tarafından uygulamaya geçirilmesi, ordunun, TÜSİAD’ın bu politika bütünlüğü içinde yer alması beklenir. Halbuki bugünkü yapıda (1) Son sözü doğruluğuna inandığı şekilde ordu söylüyor. (2) İçeride ve dışarıda TÜSİAD doğruluğuna inandığı şekilde kamuoyu oluşturuyor, politika geliştiriyor. (3) Koalisyon hükümetleri ise koalisyonu oluşturan parti liderlerinin dengeyi bozmama arayışındaki pazarlıklarla zaman harcayarak "kapılmış gidiyor, bahtının rüzgarına"...
Koalisyon ortakları Avrupa yol haritası konusunda zaten çelişki içinde iken "Avrupa Birliği’ne (AB) evet... Evet ammmaaaa... politikası ile, ayak sürürken, kumandanlarımızın AB karşıtı görüşlerinin kamuoyuna yansıması, "ret cephesine güç verecektir"... Her şey iyi de... Yıllardır Avrupa Birliği’ne hazırlanmak ile vakit ve kaynak harcayan Türkiye şimdi yeni arayışlara mı yönelecek?
Önerilen, "ABD’yi göz ardı etmeksizin, Rusya ve İran ile Türkiye’nin işbirliğine dönük yeni bir arayışötır. Sayın okuyucularım, "hafıza - i beşer nisyan ile maluldür" demişler. Lütfen bugüne kadar hangi arayışlarla zaman kaybettiğimizi hatırlayınız:
- Balkan paktı kuracaktık. Balkan ülkeleriyle işbirliği yapacaktık.
- O olmadı. Bağdat Paktı kurduk. Irak’la kol kola girdik.
- İşi büyüttük RCD (Regional Cooperation for Development) adı ile Irak, İran, Pakistan’ı bir araya getirmeye çalıştık.
- Siyasi bakımdan olmadı, askeri bakımdan olsun. Hem de NATO’ya alternatif teşkil eder diyerek CENTO’yu kurduk.
- Sayın Ecevit "Bağımsızlar ve Bağlantısızlar"a katılmak bizim yararımıza dedi.
- Sonra gene Sayın Ecevit’in "Üçüncü Dünyacılar"a katılma hayali ile zaman harcadık. Kaddafi ve Tito ile işbirliği yapabileceğimizi sandık.
- Ortadoğu’ya petrol geliri akmaya başlayınca "bilezik formülü" ortaya atıldı. Türkiye, Arabın parası ile Avrupalının teknolojisini birleştirecek "bilezik" olacaktı.
- Bir ara "Karadeniz Ülkeleri Paktı ve Ekonomik İşbirliği" hayali ortaya atıldı.
- Ortadoğu’da İsrail ile işbirliği yaparak ABD ve Musevi lobisini yanımıza alırız. İsrail ile ekonomik ve askeri bütünleşmeye gidelim denildi.
- SSCB dağılınca, Türki devletleri bir araya toplanıp onların lideri olacağımız söylendi. "Ağabeylik formülü" tutmadı.
- Türki devletlere ağabey olamadık, Müslüman devletlere "model" olalım, 11 Eylül’den sonra Müslümanları peşimize takalım dedik, o da olmadı. Şimdi ne yapacağız?
Türkiye’ye hakim üç güç odağından üçü de ABD’nin liderliğini saygı ile karşılıyor. ABD ile ilişkiler konusunda fikir ayrılığı yok. TÜSİAD, "hem ABD, hem de Avrupa Birliği" diyor. Ordu "Tabii ki ABD... Ama Avrupa Birliği kötü niyetli, alternatif arayalım" görüşünü ortaya atıyor. Hükümet, "ABD’ye söz yok ammaa.. Avrupa Birliği de fena değil ammmaa... Bilmem ki ne yapsak?" şeklinde zaman harcıyor...
Bu arayışlara son vermeye, yönümüzü belirlemeye mecburuz. Madem ki hakimiyet kayıtsız şartsız millette, milletin temsilcisi TBMM, Meclis Türkiye’nin küreselleşen dünyada, kimlerle, ne şartlarda, hangi şemsiye altında yürüyeceğini kararlaştırsın. Bu karar tüm güç odaklarına rehber olsun. Farklı arayışlarla zaman ve kaynak harcamayalım. Yazık oluyor bu millete, bu ülkeye.
Özay Şendir
Garipçeli Lütfi Reis'in başarısı...
4 Temmuz 2025
Cem Kılıç
Çocuk işçiliği ile mücadele
4 Temmuz 2025
Abbas Güçlü
Eğitimin dünü, bugünü, yarını
4 Temmuz 2025
Zafer Şahin
AK Parti’nin tek rakibi 3 harfliler
4 Temmuz 2025
Mehmet Tez
Yılın müzik olayı: Oasis bugün birleşiyor (bir aksilik olmazsa…)
4 Temmuz 2025