Sayın okuyucularım, sayın halkım... Çok kötü şeyler oluyor... Çok kötü şeyleri bize iyi şeyler diye yutturuyorlar. Bizi uyutuyorlar. İşler iyiye gitmiyor. Kötüye gidiyor. Bizim etimiz, budumuz ne idi ki? İyi veya kötü üç şirketimiz, beş bankamız vardı. İyi veya kötü durumu idare ediyorduk... Türkiye’yi adam edecekler diyerek ipleri IMF’nin eline verdiler...
IMF aldı eline baltayı... Ha babam vuruyor. Vurdukça Türk ekonomisini buduyor. Yazının başında tekrarlayayım... IMF’siz olmaz. Ama bir ülkenin kaderi, iplerin tamamı da IMF’ye teslim edilemez. Ülke kendi kaderini, kendi politikalarını kendi belirler. Akılcı ve doğru politikaları IMF destekler... Halbuki bizim kendi politikamız yok. Kendi kaderimizi belirleme yetki ve sorumluluğunu IMF’ye teslim etmişiz. İplerin tamamı IMF’nin eline geçmiş.
Önceki gün bir bankaya el konuldu, diğerininin ortaklık hakları alındı ya... Bu kararları Türk hükümeti değil, IMF verdi... Dikkat buyurunuz, el konulma kararı daha Türk kamuoyuna açıklıkla yansımadan, Washington’da IMF yetkilileri basın toplantısı düzenleyerek, "Pamukbank’a el konulması ve Yapı Kredi Bankası’nın kontrol altına alınması kararını" memnuniyetle karşıladıklarını açıkladılar.
Bugüne kadar kendi politikasının ne olduğunu bir türlü ortaya koyamayan, sadece IMF’nin dediklerini yapan, IMF’yi gücendirmemek için sekiz takla atan Kemal Derviş, "Sevinçliyim... Daha güçlüyüz" şeklinde konuştu!
IMF, neden "memnun"? Kemal Derviş, neden "sevinçli"?
Türkiye’de toplam banka kredilerinin yüzde 22’sini veren 2 banka daha yok oluyor diye mi? Türkiye ekonomisinde yatırım, istihdam, üretim, ihracat bakımından büyük ağırlığı olan "Çukurova Grubu" dağılacak diye mi? Türkiye’nin az sayıdaki müteşebbislerinden biri olan Mehmet Emin Karamehmet bundan böyle ne bankacılık, ne sanayicilik yapabilecek, köşesine çekilip oturacak diye mi? Yoksa... Ohhh oh... Yabancılara satacak iki banka daha çıktı... Önce Pamukbank’ı yabancılara satarız, sonra, Pamukbank’ın zararına mahsuben Yapı Kredi hisselerine el koyarak onları yabancılara satarız. Böylece iki büyük banka daha yabancı sermayenin olur diye mi?
Sayın okuyucularım, sayın halkım... Bu tabloda Kemal Derviş nasıl "Sevinçliyim, şimdi daha güçlüyüz?" diyebiliyor?
(Demirbank nasıl batırılmadan düzeltilebilir idi ise, Pamukbank da batırılmadan düzeltilebilirdi. Bir defa batırdıktan sonra düzeltmek imkansız. Ama niyet düzeltmek değil de başka ise... O zaman söylenecek söz yok...)
Derviş bu ülkede 15 aydır IMF’nin dediklerini uyguluyor, uygulatıyor. Herhangi bir engel çıktığında siyasi şantaj veya özel ziyaretlerdeki "tehdit ve uyarılar ile" düğüm çözülüyor. IMF ne isterse oluyor da ne oluyor?
(1) IMF talimatı doğrultusunda 1997 yılından bu yana 20 bankanın defteri dürüldü. Yapı Kredi’yi de ekleyiniz. Etti 21 banka... Bunların çoğu on yılda, yirmi yılda kurulup palazlanamayacak kadar önemli bankalardı. (2) Üretim durdu. Ülke fakirleşti. Milli gelir 200 milyar dolardan 150 milyar dolara geriledi. (3) 15 bin fabrika, 400 bin KOBİ kapandı. (4) 15 ayda önce 900 bin lira olan dolar 1 milyon 550 bin liraya çıktı. (5) 42 milyar dolar olduğu için çevrilemez endişesi ile istikrar programı başlatılan iç borç stoku 92 milyar dolara yükseldi. (6) Enflasyon hedefi yüzde 35 iken Hazine yüzde 74 faiz ile borçlanıyor. Yüzde 32 reel faizi Hazine’nin ödemesi imkansız. (7) 15 ayda 1 milyon 200 bin kişi işsiz kaldı. (8) IMF’den 30 milyar dolar kredi geldi. Bir doları ekonomiye katkı yapmadı. Tamamı borç faizine gitti. Bu tabloda Kemal Derviş nasıl oluyor da "Sevinçliyim... Daha güçlüyüz" diyebiliyor?
Sayın okuyucularım, sayın halkım... Ben saf ve bakir bir Türk iktisatçısı olarak "Üzüntülüyüm... Endişeliyim..." Çünkü IMF’nin ve onun politikalarının uygulamasından başka bir şey yapmayan, kendi özgün politikasını ortaya koyamayan Kemal Derviş’in "Nasıl bir Türkiye modeli için çaba gösterdiklerini bilemiyorum." Bu ülkeyi, bu ekonomiyi ne yapmak istiyorlar? Bir modelleri var mı? Yoksa almışlar ellerine baltayı, ha babam buduyor, günlerini mi geçiriyorlar?