IMF (Uluslararası Para Fonu) İcra Direktörleri Kurulu Türkiye’nin durumunu değerlendirdi. Geçen on yıllık süre boyunca IMF’nin belirlediği bir program uygulandı. On yılda 3 stand-by anlaşmasıyla eklemeler, düzenlemeler yapıldı.
IMF’nin görevlileri bu on yıl boyunca Türkiye’ye geldi, programa ve direktiflerine uyulup uyulmadığını denetledi. Ek tedbirler istedi. Onlar da uygulandı. Uygulamalar IMF İcra Direktörleri Kurulu’nca onaylandı. Açık anlatımıyla (ufak tefek sapmalar ve gecikmeler bir yana), Türkiye IMF ne istediyse yaptı. İyi de... On yıl sonra Türkiye ne durumda?
Tabii ki on yıl önceye göre çok şey daha iyi durumda. Ekonomi daha iyi, halkın durumu daha iyi... Ama iyilik, “göreceli” bir değer yargısıdır. Biz neye göre iyiyiz? On yıl önceye göre iyiyiz... Acaba başkalarına göre, başka ülkelere göre, başka ülkelerin insanlarına göre nasılız? On yıl önce bizimle aynı durumda olanlar bizim önümüzde koşuyorsa iyilik konusunda bir sorun var demektir...
IMF İcra Direktörleri Kurulu da “Türkiye’de çok başarılı olduk...” diyerek önce “övünüyor”... Sonra da “...ama...” diyerek başarısızlığını itiraf ediyor.
Sorunlar devam ediyor
On yıllık “sıkı IMF uygulaması sonunda” Türkiye ne durumda?
- İç açık (bütçe açığı ve iç borçlanma sorunu) devam ediyor.
- Dış açık (döviz açığına-cari açığa dayalı olarak, dışarıya bağımlılık) devam ediyor.
- İstihdam sorunu ciddileşmiş durumda.
- Yüksek faiz ve düşük kur politikası sonucu YTL aşırı değerli, döviz aşırı ucuz hale geldi. Kurdaki düzeltme ekonomiyi sarsacağından, uygulama mecburen sürdürülüyor.
Bunlardan biz yakınıyorduk. Şimdi IMF İcra Direktörleri Kurulu da bunları kabul ediyor. Bunları Türk ekonomisinin “kırılganlığı” olarak görüyor. Unutalım suçlu aramayı. Unutalım geçmişi. Şimdi ne yapacağız?
- Başarısızlığı ortaya çıkan IMF programını aynen sürdürecek miyiz?
- IMF eski programı allayıp pullayarak “yeni bir program olarak” önümüze koyarsa, sesimizi çıkarmadan kabul edecek miyiz?
Yeni bir programa ihtiyaç var
Ekonominin bugünkü durumundan memnunsak, hiçbir şey yapmayalım. Bırakalım kendimizi zamanın akışına. IMF yetkilileri de Türkiye’yi eskisi gibi yönetmeye istekli... Bundan önce olduğu gibi onlar ne derse yaparız... Böyle geldi... Gittiği yere kadar da böyle gider.
Yok, durumdan memnun değilsek, o zaman vakit geçirmeden “takkemizi önümüze koyarak” ev ödevimizi hazırlayacağız.
“Üretimin, istihdamın artışına yönelik” bir ekonomi programına ihtiyacımız var. Türkiye’de bu programı hazırlayacak kadrolar var, birikim var... Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı bu amaçla kuruldu.
Program denilen şey “yalap şalap” bir şeyleri sıralamak değildir. Program (1) İddialı bir kalkınma/büyüme stratejisine dayanır. (2) Program, gerçekçi, iddialı ve gerçekleştirilebilir kaynaklar/harcamalar dengesi hedeflerine dayanır. (3) Program, para/kredi/maliye/döviz/borçlanma konularında ciddi ve iddialı politikalara dayanır.
Biz “günlük yaşamaya” alıştığımız, sıkıştıkça başkalarının söylediklerini yapma kolaylığını benimsediğimiz için program hazırlama fikrini bir türlü benimseyemiyor, program hazırlamak için düğmeye basamıyoruz.
Şeytanın bacağını kırmanın zamanıdır. Bu gün bir program hazırlığına başlamazsak, yarın çok geç olacak.