Bu ülkede neye "güven"ilir ki? İşçiler için cumartesi sabahı "İş Güvencesi" Yasası yürürlüğe girdi. Çiçeği burnunda Başbakanımız, "işverenlerin" baskısına dayanamadı. Meclis’teki partililerine emir verdi... "Hooooppppp..." pazartesi sabahı baktık ki, "iş güvencesi" olmuş "işveren güvencesi"...
Kriz nedeniyle işverenlerin bir bölümü "zorunlukötan, bir bölümü "fırsat bu fırsat" diyerek, çok sayıda işçi çıkarmıştı. Derken, l5 Mart tarihinde yürürlüğe girecek "İş Güvencesi" Yasası’nın işçi çıkarmayı "zorlaştıracağı" endişesi ile l5 Mart’tan önce çok sayıda "işçi" işinden oldu...
Cumartesi günü yasanın yürürlüğe girmesi ile "işlerini kaybetme korkusu ile yaşayan işçiler" biraz rahatlayacak idi ki... çiçeği burnunda Başbakanımız bu rahatı işçilere çok gördü... İşçilerini istediği gibi çıkarabilmeleri için işverenlere 30 Haziran’a kadar süre tanıdı... Bakalım 30 Haziran tarihine kadar bizim işçi kesiminden "kimler gide... kimler kala?.."
İşveren baskısıyla dize geldi
Çiçeği burnunda Başbakanımızın, "ilk icraat"ında, "işveren" baskısı karşısında "dize gelmesi", işverenlerden yana cephe alması yanlış olmuştur... Ama bu cephe alış ve "İş Güvencesi" Yasası’nı "öteleme" operasyonu, mevcut yapıda TBMM’nin kanun yapma konusundaki "çarpık durumu" da ortaya koymuştur.
Görülüyor ki, birisi veya birileri çiçeği burnunda Başbakanımızı ikna eder ise ("Kandırır ise" demek kırıcı olur!), çiçeği burnunda Başbakanımız, cumartesi yürürlükte olan bir kanunu "partililerine emir vererek", TBMM’den pazartesiye kadar geçirilecek bir başka kanun ile yok edebilme gücüne sahip... Partili milletvekillerinin "öbür kanun neden kötü, bu kanunu neden kabul ediyoruz?" diyerek sual sorma hakkı ve gücü yok... Demek ki, mevcut yapıda Sayın Tayyip Erdoğan sadece "icra" gücünün değil, aynı zamanda "yasama" (kanun yapma) gücünün de tek hakimi... (Ne denilebilir ki? İş çevrelerimiz TBMM’de tek parti özlemi ile yaşamıyor mu idi?.. Buyurunuz tek parti hakimiyetinin ötesinde tek adam hakimiyetine... Bugün "iş güvencesi"ni tartışıyoruz... Bırakınız iş güvencesini, bizde "yasa güvencesi" yok oluyor. Esas tehlike burada... Ama ne yapacağız ki? "Çelebi böyle olur, bizde demokrasi dediğin!..")
İşçi kesimi sesini duyuramadı
İşveren çevrelerimiz "İş Güvencesi" Yasası’nı bir "felaket yasası" olarak kabul etti. Ve bu yasaya karşı savaş açtı. İşçi kesimi ise sesini duyuramadı... Neyin ne olduğu anlaşılamadı. 2002 Ağustos ayında TBMM’den geçen "İş Güvencesi" Yasası, kıdem tazminatını ödeyerek, işçiyi istediği zaman işten çıkarma hakkına sahip olan işverene sınırlamalar getirdi. Yasaya göre 10 veya daha fazla işçi çalıştıran işveren, işçisini "geçerli bir neden" olmadan işten atamayacak. İşçi işten çıkarıldığında karşı dava açabilecek. İşveren işçiyi haklı bir nedenle işten çıkardığını ispat edemez ise işçiye iş vermek zorunda kalacak...
Büyüme, refah, huzur denilen şeyler yatırımın, üretimin ve istihdamın artmasına bağlıdır. Yatırımı, üretimi ve istihdamı artırabilmek için ise işverenin "kar" etmesi şarttır. Bizim üretim yapımız "maalesef" ucuz işçiliğe dayalı bir üretim yapısıdır. Bizim ihracatımız "ucuz emek ihracatına" dayalıdır... Bu nedenle üretimde çalışanların büyük bölümü "asgari ücretle" çalışır. Bu nedenle işveren "kıdemöden korkar. Bu nedenle işyerlerinde hızlı bir işçi giriş - çıkışı vardır... Ama işçi de "insan"... Ve işçinin hiçbir pazarlık gücü yok. Çünkü ülkede milyonlarca işsiz var. Çalışma şartlarına ve ücrete aldırmadan bir iş kapmak için insanlar kuyrukta bekliyor... İşte bu nedenle işçiye güvence sağlayacak, işçi - işveren arasındaki dengeyi koruyacak yasalara ihtiyaç var. İşte bu nedenle başbakanların ve milletvekillerinin sadece işverenin veya öbür yana geçerek, sadece işçinin yanında yer almaması gerekir.