Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İşadamları ekonominin durumunu tartışmak için bir toplantı düzenlemiş bizi de davet etmişler. Biz üç hoca kürsüye dizildik. İyimser arkadaşım, "işlerin iyi gittiğini anlatmaya başlayınca" salondaki işadamlarının bazıları bir sinirlendi, bir sinirlendi... Anlatamam... Dayak yemekten arkadaşım da biz de zor kurtulduk...
Bu olayı, şehir ve konuşmacı ismi vermeden sayın okuyucularıma hikaye etmek istiyorum. Önce bir giriş yapayım.
Efendim, ben Ankara’dan İstanbul’a 1974 yılında göç ettim. O zamanlar halkımız ekonominin ıcığını cıcığını henüz bellememiş, üniversite hocaları saygınlıklarını yitirmemiş. İnsanlar olup biteni hocalardan öğrenmeye meraklı. Biz hocalardan oluşan bir takım kurduk. Bir toplantı düzenleyenler bizi çağırıyor... Biz de koşa koşa gidiyoruz. Ben bizim takıma "Mevlidhanlar Takımı" adını verdim. Mevlidlan’lar nasıl aralarında iş bölümü yapar, biri Kuran, öbürü mevlit okur, bir başka hoca dua ile mevlidi bağlar ise, biz de o biçim "icra - i sanat" eyliyoruz. Bir arkadaşım pembe gözlük ile iyimser şeyler anlatıyor. Ben kara gözlüklerimi takarak felaket tellallığı yapıyorum. Bir hoca topu ortalıyor. Bir hoca da dinleyicilerin nabzına göre şerbet vererek programı bağlıyor. Bu işlerin parası falan yok. Ama mevlit okuyanların kolunun altına nasıl bir kutu mevlit şekeri sıkıştırılır ise, bizim Mevlidhan takımını davet edenler de toplantı sonu kollarının altına bir kitap, bir kristal vazo, bir torba sucuk, pastırma sıkıştırıp teşekkür ediyor.

Ben 1980’lerde işim nedeniyle Mevlidhan takımını terk ettim. Son krizde işimi kaybedince eski takım arkadaşları beni arada sırada mevlide çağırmaya başladı. Geçenlerde bizim takım Anadolu’nun bir şehrinden davet almış. Önce işadamları kendi sorunlarını anlatacak, sonra da takım, ekonominin durumu hakkında konuşacakmış...
Toplantıya iştirak "zengin idi". Vali, belediye başkanı, oda başkanları, sanayiciler, işadamları ve halk gelmiş... Mahalli TV’ler de toplantıyı naklen şehire yayıyor...
Önce vali ve belediye başkanı konuştu, sonra oda başkanlarının, sanayicilerin, esnafın "ağlama faslı" başladı... Ağlamakta haklılar ama şikayetlerin tek muhatabı var: Devlet!. Devletin ne kadar kötü olduğunu iki saat dinledikten sonra çay arası verildi. Aradan sonra bizim Mevlidhan takımı kürsüye dizildi. İyimser hoca umut vererek havayı yumuşatacak, ben kara gözlükleri takıp komünistlik yapacağım. Ardından konuşacak hoca dünyada olan biteni anlatacak. Başkan da ortalayarak mevlidi bağlayacak...

İyimser konuşacak hoca gerçekten iyimser: "Biz ne krizler gördük... Bu kriz de geçer... Piyasa açılmaya başladı... Sanayide kapasite kullanımında artış var. Fiyatlar gerileyecek. Döviz düşüyor. Borsa hareketleniyor. IMF para gönderiyor. Faizler gevşeyecek..." Daha üç dakika konuşmadı ki önceki bölümde "yandım, bittim" diye feryat eden bir sanayici ayağa kalktı, "Ne söylüyorsun be hoca... Sen kimin yağcısısın" diyerek fitili ateşledi... Salonun yarısı ayağa kalktı, kürsüye bizim üzerimize doğru yürüyorlar... "Siz buraya masal anlatmaya mı geldiniz... Biz ölmüşüz... Siz işler düzeliyor diyorsunuz...Bizi enayi mi sanıyorsunuz?.." Kıyamet kopuyor. Ben korkudan yerimden kımıldayamıyorum. Başkan, "Salonu terk edelim" diyor... Ben, "Bize yakışmaz, dayak yiyeceksek burada yiyelim" diye direniyorum... Ne ise, bağırıp çağıranların bir kısmı kendi arzusuyla, bir kısmı başkalarının zorlamasıyla salonu terk etti. Biz konuşmayı kısa kestik... Başkanı toplantıyı kapattı. İyimser konuşmayı yapan hoca ile ben taksiye bindim. İki buçuk saat ötedeki öbür şehire gittik. Geceyi orada geçirdik. Bunları uyarı için yazıyorum. Anadolu’ya giderek burunlarından ateş fışkıran sorunlarının altında ezilip canlarını çıkmak üzere olan işadamlarına "durum iyidir" demeye kalkan olmasın... Durum iyidir diyene dayak atıyorlar!