İstanbul, bu ülkenin vitrini... İstanbul Valisi, bu vitrinde oturan, vitrini seyredenlere görüntü veren kişi...
İşte bu kişi, 20 bin binanın yıkıldığı, 200 bin kişinin evsiz kaldığı, 13 bin kişinin öldüğü, 27 bin kişinin yaralandığı deprem sonu İstanbul'da şehrin en lüks otellerinden biri olan olan Conrad International Hotel'de "öğle yemeği ziyafeti" veriyor.
Dikkat buyurunuz ziyafet "İstanbul Valiliği"nin resmi ziyafeti. Ve de şimdi bu ziyafette İstanbul Valiliği'nin misafirlere neler ikram ettiğini hep birlikte masaların üzerine konulan "öğle yemeği mönüsü"nden okuyalım:
Sayın okuyucularım bu depremin yarası bizi öldürmez ama, İstanbul Valisi gibi kamu görevlilerinin deprem sonunda yaptıkları bizi yıkar, öldürür...
İstanbul Valisi gibi kamu görevlilerinin deprem sonu yaptıkları yanlışlar hem içeride insanları kırıyor, üzüyor, isyan ettiriyor, hem de yurt dışında Türkiye aleyhine çok kötü bir oluşumu ortaya çıkarıyor.
İçişleri Bakanı'nın Türkiye'de tüm eğlence yerlerini bir ay kapanır hale getirdiği haftanın içinde İçişleri Bakanlığı'nın en üst düzey görevlilerinden biri olan İstanbul Valisi'nin toplantı yapacak yeri mi yok ki, İstanbul'un en lüks otellerinden birinde toplantı yapıyor. Vakti mi bol ki, toplantıyı öğle yemeği ziyafeti ile noktalıyor? Parası mı bol ki, Norveç somonu, Madagaskar bonfilesi ile karın doyuruyor?
Bu ne zengin İstanbul Valiliği ki, deprem ile ilgili toplantıları bir ziyafet ile noktalayıp, ziyafette misafirlere somon ve bonfile yediriyor!
Sayın okuyucularım, tekrar edeyim. İstanbul bu ülkenin vitrini, İstanbul Valisi bu vitrinde oturup, içeride ve dışarıda Türkiye görüntüsü veren kişi... Şimdi bu ziyafeti duyan, bu mönüden haberdar olan içerideki ve de dışarıdaki insanlar İstanbul için, Türkiye için ne düşünür? Bu insanlar Türkiye'ye nasıl yardım eli uzatır. Bu insanlar İstanbul Valiliği'ne nasıl yardım akıtır?
Ben parayı vereyim, Vali Bey, dostlarıyla birlikte "Norveç somonu, Madagaskar bifteği" ve "mousse" yesin... Yok öyle şey!..
Devlet denilen şey biziz. Ama devlet denilen şeyin temsilcileri var. Onlar da valiler, bakanlar, başbakan, cumhurbaşkanı. Onların hataları, yanlışları devletin görünümünü zedeliyor. Onların yanlışları sonucu oluşan tepki, şahıslarını aşıp, devlete yönelik bir tepki halini alıyor.
- Bir büyük kuruluşun yabancı ortaklığının merkezinden mesaj gelmiş: "Depremden hasar görenlere yardıma hazırız, ama Kızılay'a veya kamu kuruluşlarına yardım yapmak istemiyoruz. Çünkü oraya giden yardımlar başka amaçla kullanılıyormuş. Parayı kime göndereceğimizi bilemiyoruz" diyorlar.
Sayın okuyucularım içerideki hatalar, yanlışlar nedeniyle dışarıya çok kötü görüntü verdik. Veriyoruz. İçerideki hatalar ve yanlışlar, bunları yapan kişilerin, kurumların suçu. İçerideki durumu abartarak, daha da kötü göstererek dışarıya haber uçurmak hepimizin suçu.
- Türkiye'ye gönderilen yardım paralarıyla İstanbul Valisi kendine ve çevresine Norveç somonlu, Madagaskar bonfileli ziyaret çekiyor. Kızılay'a gelen paralarla çadır alınacak yerde lüks bina yapılıyor. Yardımlar koordine edilemediğinden, sokaklarda kalıyor. Sağlık Bakanı yardım gönderenleri tersliyor. Halk, hükümete güvenmiyor.
Böyle görüntüde Türkiye'ye kim yardım gönderir? Nasıl gönderir?
- Sanayiin yüzde 35'i çöktü diye açıklama yapılıyor. TÜSİAD 10 - 12 milyar dolar varlık kaybından ve aylık 4 - 5 milyar dolar üretim kaybından söz ediyor. (Bu hesaba göre 4 ayda üretim kaybı 20 milyar dolara ulaşır. Milli gelirin yüzde 10'u gitti demektir!) Sanayi belini doğrultamaz. Ekonomi çöktü diye açıklamalar yapılıyor.
Böyle bir görüntüde Türkiye'ye kim kredi verir? Türkiye'ye kim yatırım yapar? Hangi yabancı sermaye gelir?
- Türkiye'deki binaların yüzde 90'ında hesap hatası var. Malzeme yüzde 40 eksik. Bütün müteahhitler hırsız. Bütün binalar riskli. Türkiye zaten tümüyle deprem bölgesinde. İstanbul her an yıkılabilir. Turistik tesislere ve otellere depremden zarar görenler yerleştirilecek. Tifo - tifüs başladı. Organ mafyası çocuk kaçırıyor.
Böyle bir görüntüde Türkiye'ye hangi turist gelir? Hangi turist yakın gelecekte Türkiye'ye gelmeyi düşünebilir. Türk müteahhitlerine hangi ülke iş yaptırır?
"Yılan düşmanına yapmaz, Türk'ün Türk'e yaptığını" derler ya... İşte o biçim.
Umudumuz Ecevit ile ilgili bir ufak hatıra
Türk askeri Kıbrıs'a çıkarma yapıyor. Ecevit, gece gündüz Başbakanlık'ta kalıyor. Evine gitmiyor. Başbakanlık'ta bir karyolada uyuyor.
O yıllarda Başbakanlık binasının hemen karşısında Bulvar Palas Oteli var. Başbakanlık'ta veya aynı binadaki Devlet Planlama Teşkilatı'nda çalışmalar uzadığında, Bulvar Palas'tan çorba ekmek getirtilir.
Ecevit'in yakın dostlarından, çok sevenlerden biri de (o zamanlar) Prof. Dr. Ziya Gökalp Mülayim. Ecevitler de onu sevdiklerinden (o zamanlar) sık sık görüşme şansına sahip.
Bir gün Prof. Dr. Ziya Gökalp Mülayim Başbakanlık'tan Planlama bölümüne geçmiş. Odama geldi. Baktım dertli... Derdini anlattı. "Ecevitler bir haftadır simit çay, simit bisküvi yiyor..." "Zaten mideniz rahatsız, Bulvar Palas'tan sıcak çorba ısmarlasak" diyecek oldum... "İnsanlar Kıbrıs'ta kırılırken, ben çorba içemem" diye beni tersledi."
İşte bizim (benim) ve de Türk milletinin umudu Ecevit bu kişi idi.