Başbakan Sayın R. T. Erdoğan, Sayın Ertuğrul Özkök ile konuşurken dedi ki, “Ülkenin temel sorunlarıyla bizden başka kimse ilgilenmiyor: Bakın Türkiye’de ciddi bir cari açık sorunu var... Cari açık şöyle kapatılır diye bir teklif var mı? Yaparsın böyle bir teklifi, aklımıza yatarsa hiç komplekse kapılmadan uygularız.” (Hürriyet, 27 Temmuz 2008, sayfa 23)
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Nazım Ekren Ekonomik ve Sosyal Konsey Toplantısı öncesi açıklama yaparken dedi ki, “İki komisyon kurulacak. Biri, cari açığın neden oluştuğunu, öbürü nasıl kapatılacağını araştıracak. (Milliyet, 27 Temmuz, sayfa 11)
Faiz cari açığı nasıl büyütüyor? Cari açık sorunu neden önemli? Sorun nasıl çözülür? Son üç yıldan bu yana ben Milliyet’te yazıyorum, Ege Cansen Hürriyet’te yazıyor.
Önceleri “Cari açık sorun değil. Yüksek faiz önemli değil” diyenler şimdilerde (Çok geç oldu ama ne yapalım olan oldu!) neyin ne olduğunu fark etmeye başladı. Şimdi formül aranıyor. Formülü de daha önce yazdık... Ama mademki isteniyor, tekrarlayalım. Ege Cansen ile benim anlatmaya çabaladığım formül şudur:
n Cari açığın bizdeki nedeni yüksek faizdir. Yüksek faiz, dövizi ucuzlatıyor. Ucuz döviz ucuz ithalata yol açıyor (1) Önce cari açık büyüyor. (2) Sanal büyüme ve tüketim artışı ortaya çıkıyor. (3) Özel sektörün dış borcu artıyor. (4) Yatırım ve üretim frenleniyor. Sanayinin yapısı bozuluyor. (5) İhracat frenleniyor.
Faizle dövizi ucuzlatıyoruz
Biz, IMF önerisiyle, önce “açık kur çıpası” uyguladık. Kriz çıktı. Gene IMF önerisiyle “gizli kur çıpası” uygulamaya başladık. Merkez Bankası faizi yükselterek döviz kurunu sabit tutuyor. Dövizi sabit tutmak için dünyanın en yüksek reel faizini ödemek için halkımızın cebini boşaltıyoruz. Büyük Türk Büyükleri merak etmiyor: Acaba neden dünyanın en yüksek faizini biz ödüyoruz? Bu işte bir yanlışlık yok mu?
Bugüne kadar yüksek faizi ödedik. Ne oldu? Cari açık mı kapandı? Enflasyon hedefi mi tuttu?
Şimdi gelelim “cari açığı küçültme formülü”ne.
Önce bir uyarı: (1) Tek başına faizi indirmekle cari açık sorunu çözülemez. Ama öncelikle faizi indirmek gerekir. (2) Belli bir süre geçici kötüleşmeyi göze almadan iyileşme sağlanamaz. (3) Daha önce davranılsaydı, bu işin faturası küçük ve hazmedilebilir olurdu.
Geciktikçe fatura büyüyor
Merkez Bankası faizi indirecek. Merkez Bankası faizi indirince Hazine (1) Bono faizini (önce)yüzde 15’e (daha sonra kademeli olarak daha aşağıya) çekecek. (2) Dövizle borçlanma ihalesi (faiz teklifine dayalı ihale) açacak.
Bononun YTL faizi düşürülünce, Hazine’nin vadesi geldiği için yaptığı YTL ödemeler tekrar YTL cinsi bonoya dönmeyecek. Piyasada YTL kalacak. Döviz fiyatı yükselmeye başlayacak. Hazine finansman açığını dövizli tahvil ihalesiyle (örneğin yüzde 5 dolayında dolar-euro faiziyle borçlanarak) karşılayacak.
Acısız tedavi imkânsız
Döviz fiyatı artmaya başlayınca ithal malları fiyatı da artacak. İç piyasada talep daralacak. İhracat daha kârlı hale gelecek ve artışı hızlanacak.
Döviz fiyatı artarken enflasyon da artacak. Eğer hükümet “ücret/fiyat spiralini” başlatmazsa, gelir artmadığı için enflasyon bir çizgide yavaşlayarak duracak.
Döviz fiyatı, cari açık (döviz açığı) kapanıncaya (veya hazmedilebilir boyuta ulaşıncaya kadar artacak. Cari açık kapanınca (hazmedilebilir boyuta gelince) duracak. (Dikkat buyurunuz, cari açığı olmayan ülkede devalüasyon söz konusu olamaz. Döviz kuru istikrara kavuşur.)
Cari açık kapanınca yatırım ve üretim kârlı hale gelecek. Yerliler kadar yabancılar da Türkiye’de yatırımı ve üretimi artırmaya çalışacak. Yatırım ve üretim demek, istihdam demektir, gelir demektir, refah demektir.
Tabii ki faizi indirirken ortaya çıkacak sorunları önlemek için yapılması gereken işler vardır. Bunların bir bütünlük içinde planlanmasına ihtiyaç vardır. Bu iş “indir faizi” olsun bitsin işi değildir.
İşte formül... Görülüyor ki cari açık sorunu “aspirin tedavisi” ile çözülemez. Ameliyata gerek var. Ameliyat bir süre acıtır. Ama sonunda bünye sağlığa kavuşur.