Türkiye'yi yöneten Ankara'daki kadro, IMF ile bir anlaşma yaptı. Bu anlaşma yapılırken bizim (saf ve bakir Türk halkı olarak bizim) anlaşmanın içeriğinden haberimiz yok idi. Ankara'daki kadro anlaşmayı imzaladı. Ecevit, Bahçeli, Yılmaz imzayı bastı. İmzalanan anlaşma IMF tarafından onaylandı.
İçeriğinden, anlaşma ile IMF'ye ne sözler verildiğinden saf ve bakir Türk halkının işte ondan sonra haberi oldu.
Halk adına verilen sözlerin neler olduğunu halka kimse anlatmadı. Bu zahmete girmedi.
Derken efendim, mektuba imza atanlar ile imza atanların yakınları önce içeride kavgaya başladı. Sonra içerideki kavgayı dışarıya taşıyıp, IMF görevlileri ile kavgaya tutuştu.
- Mektubun içeriğini ve halk adına verilen sözleri, her şey olup bittikten sonra öğrenen saf ve bakir bir Anadolu çocuğu olarak, (hiçbir işe yaramayacağını bilsem de) yaygara koparmak benim hakkım. Örneğin, "Tütün Kanunu"na karşı çıkmak, bunun getireceği kötülükleri anlatmak benim hakkım.
- Amma ve lakin, IMF ile masaya oturup mektup yazanlar, yapılacak işlerin listesini hazırlayanlar, "Tütün Kanunu" mayıs ayı sonuna kadar çıkarılacak diyerek listeye bir madde koymuşlar. Listenin altına da imzayı basmışlar.
Bu durumda halkın feryadı değil, halk adına söz veren Ankara'daki kadronun imzası önemli.
Bizim temsilcilerimiz bizi, "halkı", köşeye sıkıştırmış durumda... Biz dertlensek de, bağırsak da, yazsak da işe yaramıyor. Yaramayacak...
Gelelim mektuba imzayı basan Ankara'daki kadronun durumuna... Onların bir kısmının aklı sonradan başlarına geldi. Bir kısmı "siyasal avantacılık" peşinde. Kıvırtma arayışına giriyorlar. Türkiye'de "söz" de, "imza" da işe yaramaz. Ama uluslararası "hukuk", Türkiye'deki "guguk" gibi değil. Uluslararası ilişkilerde imza önemli. Attığın imzanın gereğini yerine getirmeye mecbursun.
Ankara'daki kadro, "mayıs ayı sonuna kadar bunu, haziran ayı sonuna kadar şunu yapacağım" diyerek IMF'ye bir liste vermiş. Listenin altına da imzayı atmış.
IMF İcra Kurulu toplanacak. Bu listeyi önüne koyacak... Listede yer alan işlerden şu yapılmış, bu yapılmış, ama şu yapılmamış diyerek satır satır listeyi gözden geçirecek.
Dikkat buyurunuz, IMF bu uygulamada "yeni şeyler istemiyor". Daha önce Ankara'daki kadronun "yapacağız" diyerek imza verdiği işlerin yapılıp yapılmadığına bakıyor.
İmzayı attıktan sonra Ankara'daki kadronun kendi arasında çıkan kavgalar, "siyasal avantacılık" peşindeki kıvırtmalar onları ilgilendirmiyor. Listedeki işler yapılmadı ise para vermeyiz deniliyor.
Bizim temsilcilerimiz bizi "halkı" nasıl köşeye sıkıştırmış ise, IMF de bizim temsilcilerimizi, "Ankara'daki kadro"yu köşeye sıkıştırmış durumda...
Açık anlatımıyla durum "sıkışık mı, sıkışık!.."