On yedinci reçete hatalı yazılmıştı veya doğru yazılmıştı da hatalı uygulanmıştı. İyilik beklerken kötülük geldi. Reçeteyi yazanlar da uygulayanlar da hatanın / yanlışın nerede olduğunu aramak / belirlemek gereği duymadan "on sekizinci reçete"yi yazmaya başladı.
Türkiye'nin durumu "on yedinci reçete"nin yazıldığı, uygulanmaya başladığı günlerden çok daha kötü. (1) Yatırım ve üretim durdu. İşten çıkarmalar ciddi boyuta ulaştı. (2) Devalüasyon insanları, firmaları, bankaları ve Hazine'yi zayıflattı. Devalüasyon Türk parasına güveni yıktı. (3) Hazine'nin iç ve dış borçlanma gücü yok oldu.
On yedinci reçete yazılırken hedef halkın (1) Enflasyonunu düşürmek, (2) İç borçlanma gereğini ortadan kaldırmak idi.
On sekizinci reçeteyi yazmayı üstlenenler şimdi sadece ve sadece (1) Bankaların çökmesini önlemeyi, bankaları kurtarmayı, (2) Hazine'ye içeriden ve dışarıdan para bulmayı hedef almış durumda. On sekizinci reçeteyi hazırlayanlar için "halk" yok... Halktan ümidi kesmişler "halk ne yer ise yesin" diye düşünüyorlar.
Her reçete halktan bir şey alıp götürüyor. On yedinci reçetenin başarısızlığı halktan çok şey götürdü. (1) Halkı yüzde otuz - kırk fakirleştirdi. (2) Piyasayı öldürdü. (3) Halkı işsiz güçsüz bıraktı. (4) Her şeyin ötesinde halkın ümitlerini sildi süpürdü.
Bu çerçevede hazırlanacak "on sekizinci kurtuluş reçetesi" çok çok önemlidir. (1) Gerçekçi olması. (2) Doğru olması. (3) Uygulanabilir olması. (4) Taraflarca benimsenmesi / kabullenilmesi zorunludur. Böyle bir reçete (1) Ne kadar saygın, değerli, bilgili olur ise olsun, Washington'dan davet edilen bir bilim adamına "ihale" yolu ile "yazdırılamaz". (2) Bir bilim adamı ne kadar değerli, bilgili olur ise olsun o ülkeden bu ülkeye, o şehirden bu şehre, o toplantıdan bu toplantıya, o evden bu eve dolanarak yollarda reçete yazamaz. (3) Reçete yazılırken ve de IMF ile dış kredi kuruluşlarından para beklenirken ülkenin Başbakanı IMF'ye ve dış çevrelere "fırça" atarak kahraman kesilme arayışına giremez. (4) Reçete yazılırken hükümetteki partiler kendi kontrollerindeki bankaları ve KİT'leri nasıl ellerinde tutacaklarını ve nasıl sömürmeye devam edecekleri hesabını yapamaz.
Bu çerçevede bir haftada, on günde "yalap şalap" reçete yazılamaz. Böyle bir reçete uygulanamaz. Sorunlara da çözüm getiremez.
(1) On sekizinci kurtuluş reçetesi, Türkiye'de bu konuda deneyim sahibi kadroların katkısı ile hazırlanmalıdır. Bürokrasinin katkısı ile hazırlanmalıdır. Gerçekçilik ve uygulanabilirlik böyle sağlanabilir.
(2) On sekizinci kurtuluş reçetesi halka anlatılarak, halkın desteği sağlanarak uygulamaya konulmalıdır. "Al bakalım bu da yeni reçete... Öde bakalım faturayı" denilerek halkın önüne konulacak reçetenin gücü olmaz.
Üç gün sonra "Bu da olmadı... Bi daha reçete yazacağız" denilmesi istenilmiyor ise "yalap şalap" reçete yazma telaşını bir yana bırakmakta yarar vardır.
Önce bir durum ve hasar tespiti yapalım. Ne olduğunu, neden olduğunu anlayalım ve halka anlatalım. Sonra politikacısı ile, bürokrasisi ile, entelektüeli ile, müesseseleri ile, halkı ile Türkiye'nin arkasına geçebileceği "on sekizinci kurtuluş reçetesi"ni hazırlayalım. Unutmayınız bu reçete, bu hükümet, bu yıl için yazılmayacak. Önümüzdeki üç - dört yıl hükümetleri, bürokrasiyi, müesseseleri ve halkı bağlayacak.