PARİS
Marais, Paris'in eski bir yöresi. Bastil'e yakın. St. Paul metro istasyonundan kolayca ulaşıyorsunuz. Bugünlerde "Paris'in en moda" mahallesi durumunda. Özelliği tarihi evlerin, mahallelerin bugüne kadar gelebilmesi. Şimdi "yaşanan bir mahalle" haline gelmiş. Ara sokaklarda lüks mağazalar, butikler, lokantalar, kahveler açılmış. Eski Paris burada yaşıyor.
Marais'in ortasında "Place des Vosges" isimli dört köşe kocaman bir meydan - park var... Bu parkın etrafını çepeçevre kucaklayan evlerden birinde, uzun süre Victor Hugo yaşamış. Onun için bu ev eşyalarıyla, kütüphanesiyle bugün müze halinde... Kütüphane bölümü hariç diğer katlar geziliyor. Victor Hugo'nun Paris'te nasıl görkemli bir hayat yaşadığını, yüz yıl önce fikir adamlarının ne gibi ortamlarda eser verdiğini görebiliyorsunuz.
Hugo, 1802 yılında doğmuş. 1895 yılında ölmüş. Bu arada dolu dolu bir yaşamı olmuş. Bakınız dolu yaşam nasıl oluyormuş?
Kitaplarda Hugo'dan "...Vaftiz edilmedi ve dinsiz yetiştirildi. Fakirdi, edebiyata yeteneği olduğunu biliyordu, başarıya varmak istiyordu..." diye söz edilir.
Fakat, Paris'te Marais'te Place des Vosges'ta müze haline getirilen evindeki resim ve belgelerden görülüyor ki, babası Fransa'nın anlı şanlı bir "generali" imiş. Generalin, hele o zamanın generalinin çocuğu fakir olur mu? Fakir çocuğu, o zamanın Fransasında akademi ödülü kazanır mı? Hugo, "...tanınma yollarını ararken yarışmaya gönderdiği bir şiir ile 15 yaşında iken... 1817 yılında... iki yıl sonra, 17 yaşında iken Toulouse Edebiyat Akademisi'nin en büyük ödülü olan Altın Zambak Ödülü'nü almış. Yirmi yaşında ilk eseri yayınlanmış. 23 yaşında Legion d'Honneur nişanı ile ödüllendirilmiş. Kral kendisine ayda bin frank maaş bağlamış. 1828 - 1834 arası burjuva düşmanlığını işleyen çok sayıda roman, oyun, şiir yazmış. 39 yaşında iken, 1841 yılında akademiye seçilmiş."
İşte o zaman doyuma ulaştığını sanmış. Saraya yaklaşmış. Politikaya girme sevdasına kapılmış. Yazıyı bırakmış, 1845 yılında Louis Philippe onu Yüce Meclis üyeliğine getirtmiş. Kırk ve elli yaş arasındaki on yıllık dönemde eser vermemiş. Fransa'da 1841 - 1951 yılları arasındaki olaylar, halkın yoksullaşması, sağcıların polis rejimi ile başkaldıran fakirleri ezip, zenginlerin huzurunu sağlama çabaları, Hugo'nun politikadan soğumasına neden olmuş. Hükümete karşı gelenler safında yer almış. Bunun üzerine 1852 yılında sürgünler listesine girmiş.
Böylece Hugo'nun hayatında yeni bir sayfa açılmış. Artık "eğlence için değil... eserleriyle hayata karışan, eserleriyle hayatı yansıtan bir sanatçı..." olarak yazmaya başlamış. Sürgün cezasının 1859'da bitmesine rağmen 1870 yılına kadar Paris'e dönmemiş. "Komün"e karşı gelmiş. Fakat "Komüncüler"i savunmuş. Gene milletvekili, ardından senatör seçilmiş.
1852 - 1878 yılları arası hemen her yıl bir kitabı yayımlanmış (Ünlü "Sefiller" 1862 yılında yazılmış). Bu arada resim yapmış, desen çizmiş.
Hugo, işbaşındaki Katolik politikacıların ne kadar inançsız kişiler olduğunu, dini siyasete nasıl alet ettiklerini görünce, "Tanrı'nın varlığına İsa'nın sonsuz bir şafak gibi yeryüzünü aydınlattığına" inanmaya başlamış.
1895 yılında ölürken son arzusunu şöyle açıklamış: "Hiçbir kilisenin cenaze vaazını istemiyorum. Bütün insanların gönlünden dualar diliyorum. Tanrı'ya inanıyorum..."
Marais'ten yürüyerek aşağı doğru iner, Rue de Rivoli'den sağa doğru yürürseniz Chatelet'e ulaşırsınız. Burası benim en sevdiğim yerlerden biridir.
Chatelet'te tam köşede "Ie Vieux Chatelet" isminde bir kahve vardır. Ben bu kahve camının önünde oturup etrafı seyretmeye doyamam. Günün her saatinde, camın önünden "Paris geçer"!
Seine Nehri ile kahve arasındaki yolun ismi Ouai de Megisserie'dir. Yolun nehir tarafındaki kaldırımı boyunca eski kitap ve kart ile harita satan küçük tezgahlar uzanır. Öbür tarafında çiçek, hayvan ve bitki satan mağazalar vardır.
Benim kahvenin camından Seine Nehri üzerindeki küçük adadaki Adalet Sarayı'nı, Polis Müdürlüğü ve Notre Dame Kilisesi'ni ve arkadaki Saint Michel'i seyredersiniz.
Sağ tarafta Chatelet Meydanı, meydanın iki yanındaki tarihi tiyatro binalarından Sarah Bernard Tiyatrosu nefis bir görüntü verir.
Karımla kahveden çıktık. Hava soğuk fakat güneşli... Önce karşıdaki kitapçıları gezdik. Sonra hayvan satan mağazaları... Çoluk çocuk, Fransızlar hayvanları seyrediyor ve satın alıyorlar...
Chatelet'ten Bl.des Sabastapol'a doğru yürüyün, sağ kolda Paris'in modern sanat merkezi Pampidou binası vardır. Bütün bir gün binadaki dergileri gezmeye yetmez. İçerideki ve kapı önündeki etkinlikler insanı uzun süre meşgul eder.
Bulvarın solunda eski hal binasının yerinde yapılan yeni çarşı, şimdi Paris'in en gözde merkezlerinden biri. Özellikle gençler buraya ilgi gösteriyor.
Place Les Innocents'de yeni bir kahve açılmış. "Cafe Costes". Çağdaş dekoru ile büyük ilgi görüyor. Yolunuz Paris'e düşer ise mutlaka uğrayın.
Yazara E-Posta: guras@milliyet.com.tr