Yurtdışındaki dostlarım, "geçmiş olsun" mektuplarının içine "çek" koymuşlar. "Biz Türkiye'de yardımı kimin topladığını anlayamadık. Gerçek ihtiyaç sahiplerine nasıl ulaştırılacak ise, siz ulaştırın" diyorlar.
Bir işadamı anlatıyordu: "- Yabancı ortağımızın tepe yöneticisi aradı. Depremden zarar görenlere 100 bin dolar göndermeye karar vermişler. Kime göndereceğiz diye soruyorlar."
Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nın çadırlarının başına geleni dün öğrendik. Türkiye'de 48 ayrı noktada on binlerle gönüllü bağışçının desteği ile 50 binden fazla çocuğa hizmet veren vakıf, depremden zarar gören çocuklara yardım için Adapazarı, İzmit, Gölcük ve Yalova'da 5 eğitim köyü kuruyor.
Vakıf yöneticileri kişisel çabalarıyla Çin'den 23 çadırı uçakla getirmiş. Havaalanında bu çadırlara el konulmuş. Kızılay kamyonlarına yüklenerek götürülmüş. Vakıf Başkanı İbrahim Betil'in, havaalanında kapının önüne bir sandelye koyarak 24 saatlik "pasif direniş oturuşu"na başlaması sonucu çadırlar vakfa lütfen iade edildi.
Çünkü bazıları için sorun yardımın gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması değil, yardımın belli amaçlar doğrultusunda kullanılması.
Depremde yakınlarını, evlerini, işyelerini kaybedenler, bağırlarına taş basarak yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorken bazıları da depremden yararlanıp, bir şeyler yapmanın yollarını zorluyor.
Bazı kurtlar da kuzu postuna bürünmüş, depremden zarar görenlere yardım adı altında, yardım yağmacılığı yapıyor.
Yardım yağmacılarının duruma hakim olmaları içeriden ve dışarıdan akacak yardımı yavaşlattı. Yakında kurutacak.
Deprem yardımı benzeri yardımlar aylar boyu, yıllar boyu sürmez. Zaman her şeyi unutturur. Vicdanları soğutur.
İçeriden, dışarıdan yardımseverler hasar gören okulların yapımı için para toplayacak. Para yollayacak. Sonra birileri (kim olduğu bilinmeyen birileri) 8 lise ve 32 ilköğretim okulunun bakım ve onarımı için 300 milyar liralık "davet usulü ile" ihale açacak. Ve de ne hikmet ise bu ihaleyi ANAP ve MHP'nin yöneticileri ve de yaptığı binalar depremde yerle bir olan müteahhit kazanacak.
Ve de içerideki ve de dışarıdaki hayırseverler bunları göre göre, duya duya, bile bile yardımı sürdürecek... Olacak şey mi?
Uzatmaya gerek yok:
(1) İçeriden ve dışarıdan yardım olarak bugüne kadar kaç para geldi? Paralar nerede? Bunlar ne amaçla kullanılacak? Bunları kim kullanacak? Nasıl kullanacak? Kim denetleyecek? Bunların hesabını kim verecek? Bunları bilelim.
(2) İçeride halkın, sivil toplum örgütlerinin yaptığı yardımı tespit etme imkanı yok ama, yurt dışından gelenlerden "belli bir adres taşımadığından" ortada kalan ve Kızılay'ın veya daha başka kamu kuruluşlarının sahip çıktıkları varsayılan yardımların miktarı nedir? Bunlar ne oldu? Bunları kim denetliyor? Bunların hesabını bilelim.
Bilelim de... Bunları kime soracağız? Muhatabımız kim? Sayın Ecevit mi?