Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Nano, Yunan ve Latin dilinde cüce anlamına geliyor. Bilim çevreleri bu kelimeyi “milyarda bir” ölçüsünün kısaltması olarak kullanıyor.
Nano, bilim adamları için bir metrenin milyarda birini, veya bir milimetrenin milyonda birini ifade ediyor. Nanoteknoloji ise, maddelerde nanometre ölçeğine inilerek (bir milimetrenin milyonda birine inilerek), maddenin fiziki, kimyasal ve biyolojik yapısının, anlaşılması, kontrolü ve üretim amacıyla istenilen doğrultuda değiştirilmesini hedefliyor.
Bu hedef doğrultusunda özel aletler ve sistemler geliştirilerek nanoteknolojiyle her türlü maddenin esasını teşkil eden atomlar, istenilen şekilde yeniden düzenleniyor.
Nenoteknolojiyle nanometre ölçekli madde yapıları analiz ediliyor, fiziksel özellikleri belirleniyor, bu yapılar değiştirilerek nano hassasiyetli cihazlar geliştiriliyor, nanometre ölçekli yapılar üretiliyor, nanoskopik ve makroskopik dünya arasında bağ kuruluyor.

Hayaller gerçek oluyor
Şimdilik hayal gibi görünen bazı hedeflere nonoteknolojiyle ulaşılabileceği belirtiliyor.
Örneğin tahtanın, plastiği yapısı değiştirilerek betondan, çelikten güçlü hale getirilebileceği, nanoteknolojiyle üretilecek robotların damarların içinde kendiliğinden hareket ederek insanları tedavi edeceği, her türlü elektronik aletin ufaltılacağı, enerji tasarrufu sağlanacağı söyleniyor.
Nanoteknolojiyi geliştirenler sadece insanların sağlığı refahı için çalışmıyor. Nanoteknoloji sayesinde insanları daha hızlı öldürecek silahların yapımının da mümkün olabileceği belirtiliyor. ABD Savunma Bakanlığı bu hedefe dönük olarak büyük harcamalar yapmaya başlamış durumda.
Buharlı makinenin, motorun ve internetin geliştirilmesinden sonra nanoteknolojinin medeniyetin dördüncü basamağını teşkil edeceğini ve insanların yaşam kalitesini yükseltmede büyük etkisi olacağını iddia edenler var.
Bütün ülkeler şimdilerde nanoteknoloji konusuna önem vermeye başlamış durumda. Bu konudaki araştırma ve geliştirme faaliyetlerine büyük paralar ayrılıyor.
2015 yılında nanoteknoloji ürünlerinin dünyadaki pazar büyüklüğünün 3 trilyon dolara ulaşacağı tahmin ediliyor.

Biz gene geri kaldık
Nanoteknoloji uygulamaları patente bağlanıyor. Patente bağlanan uygulamalar 20 yıl boyunca başkaları tarafından kullanılamayacak. Patent sahibi kuruluş ve ülkelere bağımlılık oluşacak. İşte bu nedenle geleceğe yatırım yapan kuruluşlar ve ülkeler yarış içinde.
Bizde de TÜBİTAK öncülüğünde hazırlanan “Vizyon 2023 Strateji Belgesi”nde nanoteknoloji önceliği olan sekiz konudan biri olarak belirlenmiş.
Bu sekiz konu (1) Biyoteknoloji/Genetik, (2) Mekatronik/Mekanik ve elektroniğin birleştirilmesi, (3) Nanoteknoloji, (4) Bilgi ve iletişim teknolojileri, (5) Enerji ve çevre teknolojileri, (6) Malzeme teknolojileri, (7) Tasarım teknolojileri ve (8) Üretim teknolojileri olarak sıralanıyor.
Sıralanıyor da bu konuda kimlerin ne yapacağı belli değil. Bu konulardan biri olan nanoteknoloji politikamız nedir? Bu politika çerçevesinde üniversitelerimiz, özel sektör kuruluşlarımız ne yapacak? Bu çalışmaları kim koordine edecek? Bu çalışmaları yapmaya kimin parası, kimin elemanı var? Bunlar bilinmiyor.