ZEKASINI, duygusunu, kültürü ve birikimi ile yoğurup kağıda döken, üretken bir fikir adamı, yazar öldü. Ardında çok eser bıraktı ama, kağıda dökmeye vakit bulamadığı renkli hayatının, dostluklarının, birikimlerinin büyük bölümü de onunla birlikte yok oldu.
Salah Birsel, "Emekliye ayrıldıktan sonra eve kapandım. Günde, inanmazsınız 17 saat yazı yazar, kitap okurum" diyordu. "- Ben sözlük ardında koşan bir yazarım. Ben sözcük hokkabazıyım" diyordu. "- Benim şiirim, sokağa açılan, ciğerlerine temiz havayı doldurmak isteyen şiirdir" diyordu.
Düzyazıda ve şiirde kendine özgü üslup yaratan Salah Birsel, "Ben ölmem / işimi bilirim ben / Ecel zangoçlarını bile / Bir çırpıda atlatırım / ... / Hiç bir şeyden ürkmem / Kim ne derse desin / Ey insan seni sevdim / Ben ölmem, ben ölmem" diyordu ama... Ölüm Allah'ın emri. 80 yaşında öldü. Fakat ardında bıraktığı basılı eserlerde Salah Birsel'in adı yaşıyor. Adı ölmeyecek.
Ben Salah Birsel'in doğurganlığına, farklı yazımına, birikimine ve birikimini kağıda dökmesine hayranım. Ben şiirlerini ve denemelerini de severim ama Salah Birsel'i tanımayan, okumayanlara, "Salah Birsel okuluna giriş ve alıştırma kitapları" olarak Kahveler Kitabı'nı (1975), Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu'yu (1976), Boğaziçi Şıngır Mıngır'ı (1980) tavsiye ederim.
Salah Birsel'i tanımayan, şiirlerini, denemelerini, kitaplarını henüz okuma fırsatı bulamayan sayın okuyucularıma Kahveler Kitabı'nda yer alan Meserret Kahvesi ile ilgili anlatımdan bazı bölümleri aktarmak istiyorum.
Meserret Kahvesi İstanbul'da Cağaloğlu'ndadır.
Mustafa Ragıp, "İttihat ve Terakki" adlı kitabında Yakup Cemil ve arkadaşlarının, 23 Eylül 1916 günü Babıali'yi - hükümeti - basmaya karar verdikleri zaman Meserret Otel ve Kahvesi'nde toplandıklarını yazar. 1912'lerde Halit Fahri, Ali Naci Karacan, Selahattin Enis, Yakup Salih, Hakkı Tahsin de burada sık sık toplanırlar. Daha gerilere gidersek Halit Ziya, Hüseyin Cahit Yalçın, Mehmet Rauf ve öteki Servetifününcuları da burada görebiliriz. Halit Ziya burada sık sık "zavallı şair" Abdülhalim Memduh ile buluşur.
Meserret Kahvesi tüm İstanbul'un kahvesidir. Orada hiç değilse bir kez oturmamış edebiyatçı da gösterilemez. Nedir, kahve, edebiyatçılardan çok gazetecilerindir. Onlar çokluk gazeteye verecekleri haberleri, yazıları burada yazarlar.
Burası çoğu dergilerin yönetim yeridir. Rifat Ilgaz, Hüsamettin Bozok, A. Kadir, Ömer Faruk Toprak, Lütfü Erişçi, Yürüş dergisini (Temmuz 1941 - 1943 arasında 18 sayı yayımlamıştır) çıkarırlarken burada çok konak tutmuşlardır. Yaratış'çılar (Salahattin Hakkı Esatoğlu, Halit Eskişar, Sabahattin Batur, Kemal Uluser) 1944 - 1946 yıllarını burada geçirmişlerdir. Ama Sabahattin Batur oraya 1942 yılında da gelir. Yanında da çokluk Kemal Uluser olur. Rüştü Onur, İstanbul'daki o kısacık yaşamı içinde kimi zaman onlara katılır. Bir gün buraya Cahit Sıtkı da gelmiş ve Sabahattin Batur ona "Ada Tavşanı" adlı şiirini okumuştur. Cahit şiiri çok severse de bir dizeden "Vallahi billahi" sözünün çıkarılmasını ister.
Meserret Kahvesi yayın alanına geçememiş birçok gazete ve dergilerin tasarılarına da sahne olmuştur. Bir gün orada Peyami Safa, Fikret Adil, Mahmut Yesari, Necip Fazıl, Reşat Nuri, Nizamettin Nazif, Vala Nurettin, Ahmet Kutsi, Sadri Ertem, Kemalettin Şükrü, Osman Cemal Kaygılı da bir gazete çıkarmak üzere toplanırlar.
Fikret Adil'in Asmalımescit 74 adlı anı kitabında anlattığına göre, Nizamettin Nazif o gün şunları demiştir:
- "Evet, eğer bugün hepimiz bu işe karar verir ve bir ortaklık kurarsak bu gazete çıkar. Öyle ya, bizden başka gazetelere yazı yazan kim var? Hepimiz birdenbire çekilelim, bütün tanınmış yazarlar bir gazetede yazmaya başlayalım ve o gazete yüz paraya satılsın, alimallah ortalığa duman attırırız."
Ama iş gazetenin adını koymaya gelince herkes duralar. Her kafadan bir ses çıkar. Hiçbiri tutmaz. Sonunda orada bulunanların adlarının baş harflerinden oluşan bir ad bulurlar: "Penfamoh". Bu da gazetenin daha çıkmadan, hemen oracıkta battığının işareti olur.
Salah Birsel'in Kahveler Kitabı, edebiyat kahvelerinde geçen bir gençliğin, bu kahvelere gidip gelenlerin hikayesidir. Acem'in Kahvesi, Mihran'ın Kahvesi, Adliye Kıraathanesi, Bozkurt Kıraathanesi, Pehlivanlı Kahve, Meserret, İkbal, Küllük... Zaman içinde bu kahveler de bitti... Bu kahveleri kahve yapanlar, kahveleri yaşatanlar, kahvelerde yaşayanlar da gitti...