Devlet Bakanı Babacanla Maliye Bakanı Unakıtanın söyledikleri doğru çıkıyor. 2003ün 356 katrilyon lira olan milli geliri yüzde 10 büyümeyle (ve de enflasyon etkisiyle) cari fiyatlarla 439 katrilyona ulaşacak. Bölünüz bunu 1.450.000 TL dolar fiyatına. Alınız size 302 milyar dolar milli gelir. Bölünüz onu da 72 milyon nüfusa. İşte size kişi başına ortalama 4.218 dolar milli gelir. Bu anlatım, olan bitenin "pembe" anlatımıdır. Bir de arka yüzü var. Büyüme büyüme diyordunuz. İşte büyüdük! 2004 yılının ilk 6 ayında (GSYİH) yurtiçinde üretilen mal ve hizmetlerin parasal değeri (bir önceki yılın aynı dönemine göre ve de enflasyondan arındırılmış sabit fiyatlarla) yüzde 11.9 oranında arttı. Buna yurtdışından gelen/giden üretim trafiğinin netini de eklersek (GSMH) büyüme yüzde 13.5 oranına ulaşıyor. Bu gidiş ile 2004 yılını en az yüzde 10 büyüme ile kapatırız. Ekonominin büyümesini isteyenler, büyüsün ki, insanların "iş ve aş" imkânı artsın derler.2004te ekonomi büyüdü ama (1) Ekonomi yüzde 13.5 büyürken çalışanların sayısı azaldı. (2) Ekonomi 13.5 büyürken halkımızın gıda harcamaları sadece ve sadece yüzde 0.6 (yüzde 1 bile değil, binde 6) oranında arttı.Büyüme üretim artışına bağlı gelir artışı demektir. Gelir artışı önemlidir ama daha da önemli olan bu gelirin kimin eline geçtiği, bu geliri kimin harcadığıdır.İlk 6 aydaki milli gelirin harcama tablosu gösteriyor ki, zaten çarpık olan milli gelir dağılımı 2004 yılında daha da "rezil olmuş". Büyümenin sonucu artan gelir (1) Ne halkın eline geçmiş ve ne de (2) Devletin kasasına girmiş. Gelir üst gelir grubundakilerin cebini doldurmuş.(1) Devletin maaş ve ücret harcamaları sadece yüzde 1.2, halkın gıda harcamaları sadece yüzde 0.6 arttı. Gelir artışından halk yararlanamadı.(2) Yılın ilk yarısında gelir yüzde 13.5 artarken devletin cari harcamaları yüzde 3.5, yatırım harcamaları yüzde 9.6 azaldı. Devlet parasızlıktan zaten bir şey yapamıyordu. Bu yıl daha da kötü duruma düştü. Devletin harcamasının azalması, daha az okul, daha kötü adalet, daha sorunlu hastane demektir. İş ve aş Ben bunları yazıyorum. Kalkınmak suç mu? Çok hızlı kalkınmak kötü mü? Hayır. Hızlı büyümenin nimetlerinin nereye gittiğini anlatmaya çalışıyorum.Burada bir noktaya daha işaret etmek gerekir. Tüketim olmadan ekonomik büyüme olmaz. Büyüme ve tüketim "yumurta - tavuk" ilişkisi içindedir. Büyüyelim ama tüketmeyelim demek yanlıştır. Büyüyeceğiz. Büyümenin geliriyle halk tüketecek. Tüketim arttığı için daha çok üreteceğiz. Daha çok üretim büyümeyi hızlandıracak. Bu çark böylece dönecek.Büyümek, daha fazla büyümek, kalkınmak alkışlanacak, sevinilecek bir durum. Ancak, (1) Bu büyüme ve kalkınmanın iş ve aş yaratması gerekir. Bizde yaratmıyor. Buna çare bulmak zorundayız. (2) Bu büyüme ve kalkınmanın südürülebilmesi gerekir. Hızlı büyümenin ardında "çömleğin patlamaması" bir "kriz gelmemesi" gerekir. Bizde ise maalesef hızlı büyüme ve kalkınmanın hemen ardından kriz gelir. Buna çare bulmak zorundayız. "Kalkınmak" suç değil Bu yılın büyümesinin motoru sanayi sektörü oldu. Yılın ilk yarısında tarım yüzde 0.4 küçülürken, sanayi yüzde 12.7 büyüdü. Sanayinin büyümesinin ardında "ucuz ve bol" döviz var. Bu dövizi içeriden çok dışarıdan bulduk. İlk 6 ayda dışarıdan içeriye 10 milyar dolar döviz aktı. Bu ucuz ve bol dövizle ithalat yaptık. Bu ithalat hem sanayii coşturdu, hem nakliyat işi yapanlara iş çıktı, hem ticaret yapanların yüzü güldü. Ticaret yüzde 178, nakliyat yüzde 7.5, mali kuruluşlar yüzde 7.5 büyüdü.Şimdi geliyoruz "ucuz ve bol" dövizin faziletine... Bu büyümenin devam edebilmesi (1) Ucuz ve bol dövizin piyasaya akmasına bağlıdır. (2) Bu dövizin piyasaya akması, altı ayda 10 milyar doları aşan döviz açığının büyümesine, bu açığın büyümesine rağmen dışarıdan döviz girişinin sürmesine bağlıdır.Bu yılın başında IMF ve hükümet 2004 yılı için yüzde 5 büyüme hedefi belirlerken "hazmedilebilir" bir ithalat ve "hazmedilebilir" bir döviz açığına göre hesap kitap yaptı.Fakat Merkez Bankasının "sıcak parayı - ucuz dövizi" teşvik eden politikası sonucu, büyüme hızı "hazmedilebilir ölçü"nün üzerine çıktı.Hızlı büyüme kötü bir şey değil. Kötü olan bu hızlı büyümenin ardından "çömleğin" patlamasıdır. Bu endişeye kapılanlar hızlı büyümenin suçlusu olarak tüketiciyle uğraşmaya başladı. Tekrarda yarar var. Tüketim, hızlı büyümenin kaynağı değil sonucudur. Hızlı büyümenin kaynağı sıcak para olarak ülkeye giren ucuz ve bol dövizdir. Nasıl yüzde 10 oldu? Ekonominin büyüme hızı (yüzde) Döviz açığı (milyon dolar)1989 1.6 9381990 9.4 -2.6251991 0.3 2501992 6.4 -9741993 9.1 -6.4331994 -6.1 2.6311995 8.6 -2.3391996 7.1 -2.4371997 8.3 -2.6381998 3.9 1.9841999 -6.1 -1.3442000 6.3 -9.8192001 -9.5 3.3902002 7.9 -1.5222003 5.9 -6.8082004 10.0 -10.000 * 2004 yılı tahmini rakamlarıdır. Döviz açığının büyüdüğü yıllar hızlı büyüyoruz (Ama ertesi yıl çömlek patlıyor. Kriz çıkıyor) Yukarıda 1989 yılından bu yana döviz bütçemiz ile ekonomik büyüme (kalkınma hızı) arasındaki ilişkiyi sergileyen bir tablo var. Görülecektir ki, döviz açığının büyüdüğü yıllarda kalkınma hızı da büyür. Ama o hızlı kalkınma yılının hemen sonunda "çömlek" patlar. Döviz musluğu kapanır. Kriz çıkar. Ekonomi küçülür. Bu filmi bir daha görmemek isteyenler endişe duyuyor. Diyorlar ki, yüzde 10 büyümeyi alkışlamaya alkışlayacağız ama 10 milyar dolarlık döviz açığı, bir "bomba". Bu bombanın çömleği patlatmaması için bir şeyler yapalım... Bilmem durumu arz edebildim mi? guras@milliyet.com.tr Çömlek nasıl patlar?